Sağlıklı eğitim (Sağlık ve Eğitim)

Toplum, fert ve aile olarak da çokça ehemmiyet verdiğimiz iki hayatî konu var ki, maalesef her ikisi de sarsıntılı ve pek sağlıksız bir gidişat arz ediyor: Sağlık ve Eğitim.

Yeni eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte, bu iki konu da gündemin ilk sıralarında yerini aldı.

Çoğumuzun bildiği ve konu uzmanlarının da ısrarla söylediği gibi, içtiklerimizden yediklerimize, hatta soluduğumuz havaya kadar, ne yazık ki adeta zehir saçan-yayan bir hayatı yaşamaya mecbur, hatta mahkûm edilmiş haldeyiz. Neredeyse, çaresizce… Dolayısıyla, sağlıklı beslenebilmek için, gayet seçici müşteri ve çok bilinçli tüketici olmak durumundayız.

* * *

Öte yandan, özellikle çocuklarını eğitim-öğretim meselesi de ülke genelinde ciddî bir karmaşaya yol açmış durumda.

3-4 senedir TEOG’u uygulayan aynı hükûmetin, âniden çark ederek bunu lağvetmesi, çocuk okutan bütün velileri endişeli bir bekleyişin içine soktu.

Bu kısacık hatırlatmadan sonra, şimdi sırasıyla “sağlık ve eğitim” eksenli genel bir değerlendirme yapma cihetine gidelim.

Obezite, aldı başını gidiyor

Görebildiğimiz kadarıyla “obezite” denilen kâbus, yaygın bir hastalık halini almış durumda.

Genç yaşlı fark etmeksizin, pekçok kimse “fazla kilolar”dan şikâyet edip duruyor.

Şikâyet etmekte son derece haklılar. Zira, bu hastalık, bizzat kendi ifadelerine göre, iş hayatından sosyal hayata, aile hayatından özel hayata, ibadet hayatından hizmetteki koşturmaya kadar, hemen her alanda ciddî sıkıntılara yol açıyor.

Yani, abdest ve namazı zorlaştırdığı gibi, hayatın genel akışını da alabildiğine ağırlaştırıyor.

Öte yandan, kişinin sağlığını önemli ölçüde etkiliyor, kişiyi çeşit çeşit hastalıkların riski altına sokuyor.

Bu ağır yükten kurtulabilmenin mutlaka bir yolu, bir çaresi olmalı. Ama nasıl ve ne şekilde? En pratik ve uygulanabilir yöntemler neler?

Bu suâllerin cevabı ve bu meselenin izahı sadedinde, konu uzmanlarından da rica ediyoruz ki, öyle akademik lisanla veya tıbbî terimler ile değil, halkın rahatça anlayabileceği sade ve pratik bilgiler sunmaya çalışsınlar.

* * *

Uygulanabilir diyetler ayrı bir konu; ama, hemen herkesin müttefik olduğu bir husus var ki, o da bol bol yürüyüş yapmaktır.

Zira, normal tempo ile yapılan yürüyüşteki hareketlilikle, bütün beden rahatladığı gibi, bilhassa fazla kilolar ve gereksiz yağlar da gıdım gıdım erimeye başlıyor.

Uzmanların yanı sıra, yıllar yılı kilolarını ideal seviyede sabitleyebilenler de, hergün beş-on bin adım yürüyüş yapılması tavsiyesinde bulunuyor.

Eğitimi geliştirme stratejisi

İkinci konumuz eğitim-öğretim. Eğitimin en önemli safhası ise, hiç şüphesiz “adam gibi” insan yetiştirme stratejisidir.

Anne, baba, evlât, velhâsıl bütün bir millet olarak, sanırım bugün itibariyle bundan daha mühim, daha öncelikli ve daha hayatî bir meselemiz yoktur.

Şöyle birkaç soruyla bu konuyu biraz daha açalım. Meselâ:

1. Nasıl bir insan, nasıl bir evlât yetiştirmek istiyoruz?

2. Nasıl bir nesl-i âtî yetişsin istiyoruz?

3. Kısaca, ideal insan yetiştirmeye yönelik uygulanabilir bir planımız, programımız, yahut stratejimiz var mı? Varsa, nedir ve nasıl işliyor?

4. Çocuk dünyaya geldiği andan, büyüyüp tahsilini tamamlayıncaya ve hatta hayata atılıncaya kadar olan safhalarda ne yapmamız gerektiğini biliyor ve bildiğimizi tatbik edebiliyor muyuz?

5. Geçerli ve kabule şâyân bir stratejimiz var mı?

6. Yoksa, herkes bildiğini mi okuyor? Herkes el yordamıyla birşeyler mi yapmaya çalışıyor?

7. Neticeye baktığımızda, umduğumuz ile bulduğumuz birbirini tutuyor mu? Ya da ne ölçüde tutuyor?

Bu son derece önemli konuya dair sorular ve konu başlıkları şüphesiz daha da çoğaltılabilir. Ama, bu kadarı da merâmı anlatmaya her halde kâfi gelmiş olmalı.

İnsan odaklı Risâleler

Önemli bir nokta da şudur ki: Bir insan için 20-25 yıllık eğitim stratejisinden bahsederken, meseleyi Risâle-i Nur’da işaret edilen “insan yetiştirme” hedef ve gayesiyle de irtibatlandırmakta fayda var.

Zira, bu temel gayede, “insan”ı iki dünyada da mesud edecek (saadet-i dâreyn) bir hizmetin “en büyük mesele” ve en büyük dâvâ olduğu bâriz şekilde ifade ediliyor.

Evet, “Risâle-i Nur’un o kadar dehşetli muannidlere karşı gâlibâne mukavemeti, sırr-ı ihlâstan ve hiçbir şeye âlet edilmemesinden ve doğrudan doğruya saadet-i ebediyeye bakmasından ve hizmet-i îmâniyeden başka bir maksat takip etmemesinden” kaynaklanıyor. (Hizmet Rehberi: 222)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*