Sahiplenme ve dayanışma şuuru

Her türlü sıkıntıya, zahmete, meşakkate rağmen, siz aziz dâvâ arkadaşlarımızın şekillendirdiği göz yaşartıcı bir sahiplenme ve dayanışma tablosuna şahit olduk.

Cenâb-ı Hak, sizlerden ebeden razı olsun: Bizi hiç yalnız bırakmadınız. Hem duâlarınızla, hem fikriyatınızla, hem de fiiliyatınızla bizlere destek çıktınız, himmetinizi esirgemediniz.

Asıl önemli olan, gazeteyi şu kadar, bu kadar satmak değil; dik durmak, taviz vermeden istikrarlı gitmektir.

Sizler, bunu bâriz şekilde gördüğünüz için, zaten sahibi olduğunuz gazete ve sâir neşriyat hizmetlerini daha bir aşkla, şevkle parlatma azmini, cehdini, kararlılığını gösterdiniz.

Hiç endişeniz olmasın, yorulsak da moralimiz bozulmaz, sıkıntılarla boğuşsak da ümidimiz kararmaz.

Bütün bu zahmet ve meşakkatler karşısında, belki dirayetimiz daha da artar, mukavemetimiz bir kat daha ziyadeleşir, o kadar.

Virajlarda tedbirli gitmek

Bu arada, hızımızı az gördüğü için iyi niyetli tekliflerde bulunan bazı dostlarımız da var.

Meselâ diyorlar ki: Yâhû arkadaş! Sizin her şeyiniz iyi-güzel de, fakat siz bayağı ağır gidiyorsunuz. Şöyle biraz hızlansanız, hatta mümkünse depara kalksanız, çok daha iyi olmaz mı?

Bu iyi niyetli telkin ve teklif sahiplerine teşekkürle beraber, deriz ki:

Şükürler olsun, ilmen-fikren gayet hızlı ve kuvvetliyiz. Bütün dünyaya meydan okuyacak derecede kendimizden eminiz.

Fakat, şu Kemalizmin türlü tuzak ve mayınları sağına-soluna döşemiş olduğu güzelim memleketin keskin virajlı yollarında araç sürerken, son derece dikkat ve ihtiyatlı şekilde ilerlemek durumundayız.

Evet, aracın vitesi düşük, en çok orta seviyede gidiyoruz belki. Fakat, Allah’ın inyatiyle, şimdiye kadar kazasız-belâsız geldiğimiz gibi, bundan sonra da aynı minvâl üzere (yani “tedrîcen tekâmül” prensibi ile) gitmekle mükellefiz.

Hem, bu tehlikeli yollarda yüksek vitesle gidenler nereye vardı, hangi mezile ulaştı ki; şarampole devrilmekten, yahut uçuruma yuvarlanmaktan başka…

Dolayısıyla, kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, bizler yine de acele etmekten, başkasıyla yarışa girmekten, ihtiyatı bozmaktan şiddetle kaçınmalı ve şu Kur’ânî prensipler dahilinde yolumuza tam bir kararlılık içinde devam etmeliyiz:

“Aziz kardeşlerim!

“Evvel âhir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz, itidâl-i dem ve ihtiyattır.” (BSN; 13. Şuâ’dan)

Bir vücudun âzâları gibi

Bizler, binlerce hissedarı ve on binlerce okuyucusu olan bir neşriyat hizmetinin merkezinde çalışan hademeleriz. Böylesine muazzam ve itibarlı bir camianın fikriyat ve hissiyatına tercüman olmaya çalışıyoruz.

Bunu yapmakla kendimizi mesut-bahtiyar hissediyoruz.

Ayrıca, bunun bir istihdâm-ı İlâhî, bir mazhariyet-i Rabbânî olduğuna inanmaktayız.

Dahası, bu hizmetin küçüğü-büyüğü, azı-çoğu da söz konusu değildir. Herkes ihlâsı ve gayreti nisbetinde bu umûr-u hayriyenin mânen hissedarıdır.

Bir vücudun âzâları gibi olduğumuzdan, birbirimizin meziyetiyle de şâkirâne iftihar ediyoruz.

Bu vaziyet-i kudsiye, şu fani dünya hayatında, ne büyük bir bahtiyarlıktır.

Sürûr veren dayanışma

Gazete çalışanları olarak, bilhassa şu günlerde ziyadesiyle bir hücûm ve taarruz ateşiyle karşı karşıyayız.

Bunu sizler de yakînen görüp şahit olmaktasınız.

Fakat, asla seyirci kalmamakta, bütün kuvvetinizde yardıma koşmakta, yanımızda olduğunuzu her halinizle ilân ve ifade etmektesiniz.

Allah razı olsun. Bu meyanda tasarlamış olduğunuz sayfalar dolusu destek ilânları da gelmeye başladı.

Bunları yakın çalışma arkadaşlarımızla birlikte görüşüp müzakere ederken, çok duygulndık, sevincimizden ağlayacak  haller yaşadık.

Bu, müthiş, kolay erişilmez, harikulâde bir tabloyu teşkil ediyor.

Şöyle bir düşünelim:

Eleminden, kederinden ağlamak nerede; sevincinden, sürûrundan ağlamaklı olmak nerede?

Sizler bizleri sevindirdiniz, şevkimizi ziyadeleştirdiniz; Cenâb-ı Hak da sizleri sevindirsin ve rızâsına nail eylesin.

@salihoglulatif’ten  Büyük alâka gören tivitlerden bir demet

Asabiyet-i Cahiliye Devrinin put-heykel savaşları yeniden hortlamış görünüyor. Al birini vur ötekine…

Sakın ha, onlardan birini kalbin Kâbesine sokma!
* * *
Devlet, TC’nin 12. yılında “Risâle-i Nur’u kimse neşredemez!” dedi.

Aynı devlet, AKP’nin 12. yılında “Risâle-i Nur’u benden başka kimse neşredemez!” demeye getiriyor.
* * *
Cumhuriyet tarihinin 12. yılında (1935, Eskişehir) Risâle-i Nurlar mahkemelik oldu.

AKP Cumhuriyetinin 12. yılında aynı eserler yeniden dâvâlık-mahkemelik oldu.
* * *
Niçin 12’şer yıllık aralıksız BB’lık yapan İnönü-Erdoğan benzetmesi?

Çünkü, ikisi de Risâle-i Nur hizmetine zarar verdi:

Biri, harbî düşman olup YASAKLAYARAK;

Diğeri, dost görünüp SAVSAKLAYARAK.
* * *
Bir cemaatten çıkmak, insanlıktan çıkmayı gerektirmez.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*