‘Sahiplenmek duygusu’ nasıl bir şeydir?

Siz, çok önemli bir şeyin sahibi olunca, tavır ve tutumunuz nasıl olur? Onu korumak ve geliştirmeye dönük ne gibi adımlar atarsınız?

Peki insan iki dünya saadetini netice verecek bir davanın sahibi olursa, tavır ve tutumu nasıl olur? O uğurda neleri feda eder?

Herkes, soruyu da kendine, cevabı da kendine sorsun bakalım.

Semt dersi müdavimlerinden birkaç kardeş yeni bir karar almışlar; ‘Artık acizlik içeren, ‘Neden böyle olmuyor?’ türü soru cümlesi kurmayacağız; ‘Nasıl olabilir?’li çare cümleleri kuracağız.’ demişler. İşte çözüm bu.

Nerede bir aksaklık varsa, bu aksaklığı kim görmüşse, onun için o aksaklığı kaldırma imtihanı başlamış demektir. Yaklaşım da bu.

Kim bir aksaklık görmüşse, o kendisinin yapabileceği bir iş ise, ona, ‘Buyur kardeşim sen de nasiplen…’ denilecekmiş. Güzel, çünkü işin ucundan tutmayan için konuşmak kolaydır.

İlgili kardeşler, bir akşam dersi için nur medresemize gitmişler. Önce pozitif bakarak, ‘Bu mahallede bir nur medresemizin varlığı, orada o kardeşlerin kalması, haftada bir nur dersinin, ders okuyanın, dinleyenin olması, arada güzel çaylar içilmesi gibi onlarca olumlu okunabilecek unsurlar var.’ demişler.

Hatta olumlu unsurları biraz daha çoğaltarak, ‘Her yer halı ile kalplı, buzdolabı var, bulaşık makinesi var, klima var, doğalgaz çalışıyor, kanepelerimiz fena değil, perdelerimiz kötü değil, mutfakta epey bir rızık depolanmış, duvarlar kağıtlarla kaplı, yani konforda da geri değil. Binlerce şükür.’ diyorlar.

Tabii bu pozitif bakış, negatif unsurları görmeye mani olamamış; ‘Medreseye girer girmez, dikkat çeken bazı arızalar yok değil. Ortamda, ‘Beni kimse görmüyor’ diyen sahipsizlikler dikkat çekiyor. Bir misafir gözüyle bakıldığında pek çok şey, ‘Biz ihmal içerisindeyiz.’ diyor.’

Tabii eleştirmek kolay. ‘Şu söyle olsun, bu böyle olsun’, ‘Kardeşler şöyle yapsın, böyle yapsın…’lar da kolay. Özellikle de, ‘Bu cemaat zaten bir şey yapmıyor.’ türü; zayıf insanların, omuz vermeyenlerin eleştirisi en kolayı.

Oysa bir şeyler yapmak isteyen, önce kendisine düşenden başlamalı.

Su-i teviller, su-i zanlar atılabilecek adımları da yok ediyor. ‘Kötüsün, kötüsün’ler daha kötü ediyor. Herkes, bir diğerinin ne yapması gerektiğini bir güzel konuşuyor. Ama kimse kendisine düşen şeyin ne olduğuna kafa yormuyor.

Meseleyi sahiplenmiş kardeşlerimiz, bize bu konuda ne yapmak gerektiğini daha etkili bir metot olan fiilleriyle, yaşayarak göstermişler.

Önce öğrencilerin kaldığı odaların düzeni, temizliği; mutfak kullanımı, temizliği, bulaşıklar, çöp kutusu, buzdolabı, tabaklar, tencerelerin yerli yerinde bulunması; sonrasında lavabonun, banyonun, tuvaletin temizliği; balkonlardaki fazlalıklar; hatta ve hatta oturma odasındaki perdenin iğreti ve yabani duruşu gibi daha pek çok, hemen yapılabilecek şeyleri düzeltmişler.

Orada kalanların haftalık ev meşveretlerini yapmalarını temin etmişler. Sonra kendilerini o semtteki dersin dinleyici müdavimi olarak görmüşler. Nur derslerine akraba, arkadaş ve komşularını da davet etmişler, nur mekânlarını kendi evleri gibi görerek, ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlar.

Sahiplenenlerin cümleleri şöyle; ‘Buradaki kardeşlerimizle daha yakın ve samimi bir iletişim içerisinde olacağız. Birlikte piknikler, kahvaltıları yapacağız. Birlikte okumalar yapıp, onların nur derslerini, her birinden bir ağabeyin hayatını dinleyeceğiz.’

Doğrusu insan böyle şevk dolu cümleleri duyunca, davayı sahiplenmenin, onun gelişmesi, dava adamı gençlerin yetişmesi için neler yapmak gerektiğini daha iyi anlıyor.

Gençlerin de en büyük beklentisi, ilgidir. Davanın gençlere aktarımını, o davayı yaşayanların yapması daha etkilidir.

Gençler, nur medreselerinde, mektepten aldıkları fen ilimleriyle nur medresesinden aldıkları din ilimlerini mezcettiriyorlar. Okulda alamadıkları din ilimlerinin özünü nur medreselerinde alıyorlar. Bediüzzaman kendisine soru soran o gençlere, Allah’tan bahsetmeyen muallimleri değil, okudukları fenleri dinlemelerini öğütlüyor. Çünkü o fenlerden her biri tefekkür edeni Allah’a götürüyor.

Sahiplenmenin güzel tarifi, sahibi olanların yaşayarak göstermesidir.

Sebahattin Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*