Şahs-ı manevîdeki pozitif sinerji

Bir önceki ‘Pozitif insanlarla vakit geçirin’ başlıklı yazımızda, iki insanın birbiriyle vakit geçirdikleri zamanlarda beyinlerinin birbirine yakınlaştığından bahsetmiştik.

Hatta demiştik ki, bazı durumlarda aynı ruh hali, aynı düşünceler, aynı tepkiler bile oluşabiliyor. Bu sonucu, ABD’deki Northwestern Üniversitesi’nden Nöroloji Profesörü Dr. Moran Cerf’in çalışmalarından aktarmıştık.

Bu yazıdan sonra fikirlerini çok önemsediğim bir hocam beni aradı ve bana çok önemli bir bakış açısı kazandırdı.

İki insan birbiriyle vakit geçirdikleri zaman, farkında olmadan beyinsel olarak birbirine yakınlaşıyor ise; aynen bunun gibi, aynı dâvâ uğruna (Kur’ân ve iman) mücadele eden bir topluluk da, aynı kaynaktan (Risale-i Nur) beslenen şahıslar da, kalben ve ruhen, zihnen ve amelen birbirlerine yakınlaşırlar.

Böylelikle, o toplulukta bir şahs-ı manevî oluşup, orada bir pozitif enerji kaynağı meydana gelir. ‘Şahs-ı manevî’yi oluşturan her ferdin birbiriyle vakit geçirdikleri zamanlar, onlar için adeta huzur kaynağına dönüşür. Aynı şahs-ı manevî havuzunda enaniyetlerini eriten şahıslar, beslendikleri Risale-i Nur eserleri vesilesiyle birbirlerine pozitif enerji kazandırırlar.

Nasıl ki, fena şeylerle meşguliyet, meselâ siyaset tarafgirliği ve medya sarhoşluğu ve nefsin tuzaklarına uymak gibi günahlı işler insan üzerinde negatif etki oluşturur, onun tam zıddına olarak, Nur ve nuranî faaliyetler ve şahs-ı manevî ise insan üzerinde nurlu ve pozitif etkiler oluşturur.

Üstad Bediüzzaman’ın bu konuyla ilgili yorumu şu şekilde:

“Her bir ism-i İlâhî bu kâinattaki bir âlemi nurlandırdığını ve zulümatı dağıttığını gördüğüm gibi; aynen ve daha başka bir şekilde, Cevşenü’l-Kebîr ve Risale-i Nur ve Hizb-i Nurî dahi kâinatı baştan başa nurlandırıyor, zulümat karanlıklarını dağıtıyor, gafletleri, tabiatları parça parça ediyor; ehl-i gaflet ve ehl-i dalâletin altında saklanmak istedikleri perdeleri yırtıyor gördüm, kâinatı envâıyla pamuk gibi hallaç ediyor, taraklarla tarıyor müşahede ettim. Ehl-i dalâletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında envâr-ı tevhidi gösteriyor. “ (Kastamonu Lâhikası)

Nur Talebeleri yaptıkları her meşveret ile, toplandıkları her Risale-i Nur dersi ile, birbirleriyle hasbihal etmeleri ile, karşılıklı yudumladıkları her bir çay ile ferah duyarlar, huzur bulurlar. Stresten uzak olup, her daim müsbet hareket ederler.

Bu yüzden Nur Talebelerinin içerisinden vatana zararlı şahıs çıkmaz. Onlar, bu milletin manevî muhafızlarıdırlar. Onlarda negatif duygular temizlenmiş, yerlerini pozitif duygular doldurmuştur. Etraflarına pozitif enerjiler saçarlar.

Nur Talebeleri uhrevî hayat için de birbirlerine yardımcı olurlar, birbirlerinin sevap hanesine takviyeler yaparlar.

Onlar, namaz tesbihatlarında birbirlerine duâlar ederler. Bir dille değil, binler dille duâ etmiş gibi…

Onlar, birbirlerini samimî severler. Aralarındaki muhabbeti ve uhuvveti İslâmiyetin rabıtası olarak görmektedirler. Bu bağın kopmaması için her türlü fedakârlığa katlanırlar. Çünkü onlar birbirleri için dünya ve ahiret kapılarının saadet anahtarlarıdır.

Mustafa Gönüllü

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Nur talebesi yerine daha kapsayıcı manalı olan ve belki bütün müslümanları kucaklayan KurAn Talebesi ifadesinin daha sık kullanılması gerekiyor.

    Insanlar ayrışmış ek şucu bucu ifadeler yerine tüm alem-islamı kucaklayıcî asri saadet peşinde..

    Hem nurlar kurAndan süzülen Bir tefsir külliyatı ise herkesin istifadesi sunacak ifadeleri kullanmak,
    Muktezayı hale daha uygun bir vaziyettir..

    Yaşasın Islam!

    Yaşasın KurAn!

    Yaşasın Sünnet!

    Yaşasın ahir zaman kurtarıcıları
    KurAn Talebeleri!

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*