Said Nursî keşfedilirken

Yakın zamana kadar Said Nursî’yi, eserlerini ve talebelerini “irtica”nın en önemli simgesi ve kaynağı olarak görüp “iç tehdit”lerin en baş sırasına yerleştiren anlayış artık büyük ölçüde marjinalleşmiş durumda.

Bu anlayışın sahip ve savunucuları tarafından yıllardır seslendirilegelen bayat iddia, itham ve iftiralar artık hiçbir zeminde mâkes bulmuyor.

 

Bazı kıytırık köşelerde dile getirilenlerine de itibar eden yok. Çünkü hem asılsızlıkları büyük çoğunluk tarafından fark edilmiş durumda; hem de çok daha önemlisi, Bediüzzaman’ın bu çarpık iddialarda ifade edilenlerle hiç alâkası olmayan özgün fikirlerini tanıma merakı giderek artıyor.
Çarpıtmalara itibar etmeyen hür zihinler, vicdanlarının da yönlendirdiği bir merak duygusu ile Said Nursî gerçeğini kavramaya çalışıyorlar.
Bu çerçevede, son haftalardaki “kitap baskınları” eleştirilirken, geçmişte çok daha yoğun baskılara muhatap olan eserlerin başında Risale-i Nur kitaplarının geldiği gerçeği, farklı medya organlarındaki kalemler tarafından dile getirildi.
Böylece, gecikmiş de olsa bir hak teslim edildi.
Daha ötesinde, güncel sorunlarla ilgili bazı değerlendirmelerin satır aralarında, Said Nursî’nin yıllar önce ifade ettiği çözümlere vurgu yapıldı.
Meselâ Markar Esayan, “Ermenilerin sıkıntılarını anlamak ve onlara sahip çıkmak gerektiğini ta 1900’lerin başında söyleyen Said Nursî…” diye yazdı (Taraf, 4.4.11). Ona bunu söylettiren vesilelerden biri, Hrant Dink’in Yeni Asya’daki “Allah Bediüzzaman’dan razı olsun” sözü olmalıydı.
Bir başka örnek, Prof. Dr. Şerif Mardin’in Said Nursî ile ilgili kitabını yeniden okuduğunu yazan sosyolog yazar Nilüfer Kuyaş’ın, kitaptan yaptığı iktibaslarla dile getirdiği önemli bir tesbit.
Şerif Mardin’in “İslâm mitolojisini, mistik özelliklerinden arındırmadan kitlelerce benimsenebilir hale getirmesi, bir yandan da teknolojiyi ‘binilmesi gereken küheylânlar’ ve ilerlemeyi de izlenmesi gereken bir ‘katar treni’ olarak onaylaması, Bediüzzaman’ın öğretilerini pek çok Türk için çekici yapmıştır” cümlesini naklettikten sonra Kuyaş, Said Nursî için “Yani bir uçurumu kapatmış” ifadesini kullanıyor (Taraf, 1.4.11).
Aslında Mardin’in “sosyoloji dili”nde yaptığı değerlendirmeler, Bediüzzaman’ın fikir ve yaklaşımlarını tam olarak yansıtmıyor. Ama bu kadarı bile, muhataplarında böyle mâkes  buluyor.
O muhatapların içinde, dolaylı anlatım ve aktarımların ötesine geçip, Risale-i Nur’daki izahları bizzat ve doğrudan inceleme merakı duyanlar, çok daha orijinal keşiflerde bulunabilirler.
Meselâ Kuyaş’ın dikkatini çeken hususta, Said Nursî’nin din ve fen eğitimi, mektep-medrese-tekke bütünlüğü, medeniyet, terakkî gibi konulara ilişkin olarak son derece enteresan ve orijinal yaklaşımlar ortaya koyduğunu görebilirler.
Verdiğimiz örnekler, son dönemde Bediüzzaman’la ilgili olarak entelektüel camiada gözlenen olumlu anlamdaki iklim değişikliğinin işaretlerinden yalnızca ikisi. Bunların dışında, iki yıldır verdiğimiz 23 Mart eklerine katkıda bulunan ve ilâveten Hür Adam filmini vesile kılarak görüş bildiren aydınların değerlendirmeleri, çok daha geniş ve zengin bir birikim oluşturuyor.
Elbette ki, bu aşamaya kolay gelinmedi. Nice zorluk ve sıkıntılar çekildi; nice engeller aşıldı.
Amansız ve insafsız bir şekilde her koldan sürdürülen imha etme, sindirme, susturma, karalama, suçlama, karartma, gizleme çabaları püskürtülüp, gerçekleri savunmak için çok zor şartlarda, adeta iğneyle kuyu kazarcasına sabır ve sebatla yürütülen çalışmalar neticesinde zorlu kışlar atlatılıp cennetâsâ baharlara erişildi.
Gelinen nokta itibarıyla yep yeni bir sürecin eşiğindeyiz. Hakikati perdeleyen engellerin birer birer kalktığı ve seneler önce verilen müjdelerin tahakkuk işaretlerinin her geçen gün daha da belirginleştiği aydınlık bir saadet süreci bu.
Şimdi bize düşen, muhtemel saptırma tuzaklarına düşmeden, bu süreci de risaledeki parametreler ışığında yönlendirmeye çalışmak olmalı…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*