Fethullah Gülen, 1970’lerin başında İzmir vaizi iken Nur cemaatinin içindeki hizmet erbabından biriydi. Öyle ki, 12 Mart sonrası İzmir Sıkıyönetim Mahkemesindeki Nurculuk dâvâsında yargılanan isimler arasında Avukat Bekir Berk’le beraber o da vardı.
O dönemde Yeni Asya’da yazıları çıkıyordu.
“Hitap Çiçekleri” adını taşıyan bir kitabı da Yeni Asya Yayınevi tarafından neşredilmişti.
Ancak bu beraberlik fazla devam etmedi.
İzmir’deki mahkemeye verdiği ifade ve savunmalarda, hakkındaki “Nurculuk” nitelemesini reddeden beyanlarda bulunurken, sonraki senelerde de aynı yönde açıklamalar yaptı.
1974’te, Bediüzzaman’ın hayattaki talebeleri dahil olmak üzere, Nur cemaatiyle yolunu ayırıp, kendi anlayışına göre ayrı bir yön çizdi.
Ortaya koyduğu hizmet tarzı başlangıç itibarıyla yöntem olarak büyük ölçüde Risale-i Nur metoduna dayanıyordu, ama önemi zaman içinde daha açık şekilde görülecek olan “detay”lardaki yorumlarda farklılaşmalar belirgin hale geldikçe, aradaki ayrışma netleşti.
En önemli farklardan biri, Bediüzzaman Risale-i Nur’un müellifi ve Nur hizmetinin manevî önderi olduğu halde, şahsını öne çıkarmayıp, kendisine izafe edilen çok büyük manevî makamları dahi reddeder ve nazarları eserleri ile şahs-ı manevîye çevirirken, Gülen’in etrafında, onun şahsına endeksli bir hareketin oluşması.
Gelinen noktada bu birlikteliğin Gülen cemaati veya hareketi diye anılması bunun ifadesi.
Bu hareketin çatısı altında, içeride ve dışarıda takdire şayan hizmetler verildiği bir vakıa.
Ancak Gülen’in, kendi sözleriyle de sabit olduğu üzere, Türkçü, hattâ biraz Turancı denilebilecek ölçüde milliyetçi ve devletçi bir yaklaşıma sahip olması; mağdurlarından biri olduğu halde darbelere karşı bir duruş ortaya koyamayıp tersine tavizkâr ve teslimiyetçi bir tavır sergilemesi; Kemalizmi hiç eleştirmemesi; 28 Şubat MGK’sına “müçtehit” payesi vermesi; din derslerini anayasayla zorunlu kıldığı için Evren’i “cennetlik” ilân etmesi; “Şefaat yetkim olsa Ecevit için kullanırım” demesi; bürokraside kadrolaşıp devlette etkin hale gelmeyi teşvik eden bir strateji takip etmesi; Bediüzzaman’ın “dinsizliğe karşı Müslüman-Hıristiyan ittifakı” olarak ifade ettiği yaklaşımı, sınırı belirsiz ve suiistimale açık bir “dinler arası diyalog” arayışına dönüştürmesi, Risale-i Nur’un sadeleştirilmesine onay vermesi gibi tavırları tartışılıyor.
Bu tartışma, zemininde ve usulünce yapılmalı. Ama linç mantığı ve psikolojik harp yöntemleriyle, adeta tekfire varan “haşhaşi-sapık” söylemleriyle, diğer cemaatleri de yanına alıp, devlet gücünü ve imkânlarını kullanarak yürütülen bir tasfiye ve imha operasyonuyla değil.
Benzer konuda makaleler:
- Gündem Said Nursi
- Hazret-i Risale-i Nur
- Takdire şayan tavır
- Nur davasının insanlığa kazandırdıkları
- Helak olmayan ümmet ve iman cereyanı
- Gençler Münâzarât’ı müzakere etti
- Nurculuğun farkı
- Nur hareketi
- Yeni Asya farkı
- Bediüzzaman’sız Nurculuk!
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun