Said Nursî ve hürriyet

Bediüzzaman’ın hayatında, fikirlerinde ve mücadelesinde hürriyet kavramının önemini eserlerinden takip edelim.

Hürriyet aşkı: Genç Said, fıtraten, bir kanun altında yaşamayı ve harekâtının tahdit olunmasını sevmez; her halinde, her hareketinde gayet serbest olmasını arzu eder ve daima “Ben, hürriyet ve serbestiyetimi hiçbir keyfî kanunla tahdit ettirmem” derdi. Ondaki bu serbestiyet ve hürriyet aşkı, hayatının yarısından sonra Avrupa’dan gelen müthiş bir dalâlet ve zındıka taarruzuna karşı koymayı ve felsefe-i tabiiyeden doğan dehşetli bir istibdad-ı mutlakın hilâf-ı Kur’an prensiplerine boyun eğmemeyi, onlara itaat etmemeyi ve hakikî hürriyet-i meşrua olan İslamî hürriyet ve medeniyete çalışmayı netice vermiştir  (Tarihçe, s. 73).

Daima hürriyet taraftarı: Bediüzzaman’ın İstanbul’da hayatı, bir derece siyasîdir. Daima hürriyet taraftarı idi. Hürriyeti su-i tefsir etmemek ve meşrutiyeti “meşrutiyet-i meşrua” olarak kabul etmek lâzım geldiğini ileri sürerek, bu hususta dinî gazetelerde makaleler neşrediyor ve hitabelerde bulunuyordu. “Eğer meşrutiyeti hürriyet-i şer’iye ile kabul etmezsek ve öyle tatbik edilmezse, elimizden kaçacak, müstebit bir idareye yerini terk edecek” diye ihtar ediyordu (age, s. 73-4).

İstibdatlara karşı hürriyet-i şer’iye: Eski Said, eski zamanda acîb bir istibdadı hissetmiş; bazı âsârında ona hücum ile beyanatı var. O müthiş istibdadat-ı acîbeye karşı meşruta-i meşruayı bir vasıta-i necat görüyordu. Ve hürriyet-i şer’iye, Kur’an’ın ahkâmı dairesindeki meşveretle o müthiş musibeti def’ eder diye düşünüp öylece çalışmış (Kastamonu Lâhikası, s. 94).

Hürriyetsiz yaşayamam: En ziyade muhtaç olduğum ve hayatımda en esaslı düstur olan, hürriyetimdir. Asılsız evham yüzünden, emsalsiz bir tarzda hürriyetimin kayıtlar ve istibdatlar altına alınması, beni hayattan cidden usandırıyor. En evvel benim meşru dairedeki hürriyetime dokundurmasınlar. Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam (Emirdağ-1, s. 51).

Adalet içinde hürriyet: Hürriyetini ve izzet-i ilmiyesini muhafaza için kimseye izhar-ı hacet etmeyen ve minnet altına girmeyen ve sadaka ve zekât ve maaş ve hediyeleri kabul etmeyen bir adam, elbette iaşeden ziyade adalet içinde hürriyete muhtaçtır  (age, s. 52).

Artık yeter: Ben şimdi hürriyetime çok muhtacım. Yirmi seneden beri lüzumsuz ve haksız ve faidesiz tarassudlar artık yeter. Benim sabrım tükendi. İhtiyarlık vaziyetinden, şimdiye kadar yapmadığım bedduayı yapmak ihtimali var. “Mazlumun âhı ta Arşa kadar gider” diye bir kuvvetli hakikattir (Tarihçe-i Hayat, s. 643).
Devam edelim inşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*