Şam’dan Saraybosna’ya

Risale-i Nur Enstitüsü ile Saraybosna Üniversitesinin ortaklaşa düzenlediği 7. Risale-i Nur Kongresinde Kur’ân medeniyetinin farklı boyutlarıyla müzakere edildiği masa çalışmalarında hazırlanan sonuç bildirilerinde yine son derece önemli mesajlar var.

Bazılarına birlikte göz atalım:

1. Hak, Adalet ve Medeniyet: Kur’ân’da hiçbir topluluk ve medeniyete düşmanlık yoktur. Müslümanların Batı medeniyetinin güzelliklerini aynen almasının sebebi de bu önyargısızlık hali ve iyi yönlerine talip olmasıdır. Kur’ân’ın ve Bediüzzaman’ın tarif ettiği ‘bütün insanlığın saadeti’ni hedefleyen medeniyet hayalî değildir, tarihte de tahakkuk etmiştir. Bosna, Endülüs, Hindistan, İstanbul, Şam, Kudüs gibi İslâm merkezlerinin çok kültürlülüğü bunun şahitleridir.

2. Muhabbet, Fazilet ve Medeniyet: Kur’ân medeniyetinin esaslarından fazilet, muhabbet ve sevmek, günümüz insanının en çok ihtiyaç duyduğu barış, güven ve saadeti temin eder. Kin, nefret ve husumet üreten ideolojilerin doğurduğu çatışmaları sona erdirmek için, Said Nursî’nin, ‘Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yok’ sözünde ifadesini bulan anlayış çerçevesinde bir sevgi seferberliğine ihtiyaç vardır.

3. Sosyal Bağlar, Barış, Kardeşlik ve Medeniyet: Kur’ân medeniyetine göre İslâm, İnsaniyet-i Kübrâdır. ‘İnsaniyet kardeşliğini’ öngörür. Bütün insanlar Hz. Âdem’in çocuklarıdır. İnsan olmak bakımından herkes aynı değere sahiptir. İslâm sadece Müslümanların değil, bütün insanlığın saadet ve huzurunun teminini gaye edinmiştir. Değerli bir varlık olarak her insan sulh-u umumîyi gerçekleştirmekle mükelleftir.

4. Yardımlaşma, Dayanışma ve Medeniyet: Said Nursî’nin, insanlığı mutlu edebilecek bir medeniyet olarak sunduğu Kur’ân medeniyeti, kaynağını Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden alan prensipler ve bunların pratik tezahürlerinden oluşmaktadır. Bediüzzaman insanlığın başına sömürgecilik ve milliyetçilik gibi pratikleriyle baskı ve zulüm getiren kapitalizmin biteceğini ve hürriyetin hakim olduğu malikiyet ve serbestiyet döneminin başlayacağını öngörmüştür.

5. Hüda, İnsaniyet ve Medeniyet: İslâmiyet nasıl cahiliye dönemi insanlarını yanlış ve bâtıl inanç ve âdetlerden döndürmüşse, şimdi de dinsiz felsefî akımların etkisinde kalarak itikad ve ahlâkını kaybetmek üzere olan insanlığı kurtaracak potansiyele sahiptir. Kur’ân medeniyeti insanlığa eğer bir kıyamet kopmazsa hem dünya, hem de ahiret mutluluğunu kazandıracaktır.

Bu mesajların, Saraybosna gibi, bilhassa Osmanlı döneminde asırlar boyunca farklı din mensuplarının huzur ve barış içinde bir arada yaşayabildiği ve bundan dolayı “Avrupa’nın Kudüs’ü” diye anılan stratejik bir şehirde deklare edilmiş olmasının ayrı bir sembolik anlamı var.

Türkiye’nin aktif desteğiyle kurulmuş bir üniversite zemininde seslendirilmeleri ise, bu mesajlara çok daha farklı bir kıymet kazandırıyor.
Böylece, Şam’dan Saraybosna’ya uzanan nuranî hat üzerinde, bütün dünyanın hasretini çektiği bir müjdenin manevî altyapısı şekilleniyor.

Bu müjde bir asır önce irad edilen Şam hitabesindeki “İstikbalin kıt’alarında hakikî ve manevî hakim olacak ve beşeri (insanlığı) dünyevî ve uhrevî saadete (dünya ve ahiret mutluluğuna) sevk edecek, yalnız İslâmiyettir ve İslâmiyete inkılâp etmiş (dönüşmüş) ve hurafat ve tahrifattan (sonradan içine sokuşturulmuş hurafelerden) sıyrılacak İsevîlerin hakikî dinidir ki, Kur’ân’a tâbi olur, ittifak eder” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 334) sözleriyle ilân edilmişti.

İnşaallah bu mânâlar dalga dalga yayılıp bütün Avrupa’ya, İslâm âlemine ve insanlığa ulaşır ve “medeniyetler ittifakı” gibi projelerde ifadesini bulan arayışın sağlam, kalıcı ve tatminkâr cevabını verecek sonuçları beraberinde getirir.

Bunun için, şimdiye kadar İstanbul, Şam ve Bosna’dan yükselen mesajların diğer medeniyet merkezlerinde de yankılanmasına ihtiyaç var…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*