Samimiyet çizgisi ve istikâmet imtihanımız

Image

Sıdk; Yani doğuluk. Yalan ve hileye tenezzül etmemek. Sade, berrak, saydam ve net olmak. Eğrilip, bükülmemek, kırılmamak. Göründüğü gibi olup, olduğu gibi görünebilmek. Şahsında güvenilir olmak ve karşı tarafa güven verebilmek. Her an ve zaman, dik ve mert durabilmek. Şahsiyetinin, kişiliğinin ve İnancının gereğini tam olarak yerine getirebilmek.

Samimiyetini, ihlâsını ve bütün mukaddesatını her zaman, her yerde, her zeminde ve her olayda tam olarak yansıtabilmek.İşte insan olan insan için gerçek “kriter”, gerçek “değer” bunlar olsa gerek! Ayakta kalabilmenin, kendi ile barışık olabilmenin, uzun soluklu düşünebilmenin sırrı burada.

Günü kurtarmak, zamanı aşındırmak, birilerini ekarte etmek veya arkalamanın neticesi hep yanlış olmuştur. Başkalarını değil yine o işi yapanları hep gelip vurmuştur. Ders almayı, haddini bilmeyi, gerçeklerle birlikte olmayı ve yaşamayı bir çok insan hep tehir eder, başka zamana atar. Böylece güya bir şeyleri “kazanır”, ama gerçekte hep kaybetmiştir ve kaybetmeye de devam edecektir.

Bütün bu menfiliklerden kurtulmak için okumuş olmak, diploma sahibi olmak, akademik kariyer sahibi olmak, “gün görmüş” olmak, zengin olmak, ilim sahibi olmak, “ağabey” olmak, “bir bilen” olmak maalesef çoğu zaman yetmedi, yetmiyor. Ülkemizde son günlerin hayret verici olayları buna şahittir.

Tek çaresi kişinin kendisini vicdani, semavî, ve ilâhi ölçülerin o engin ağırlığında ciddi biçimde ele alıp sorgulaması ve muhasebe etmesinden geçiyor.

Güven bunalımı fertlerin olduğu kadar toplumların da en büyük endişe ve kaygı kaynaklarının başında geliyor. Toplumu germenin ve güvensizliğe sürüklemenin kime ne faydası oldu ki şimdiye kadar!

“Güvenilir olmak hazinedir.” Buyuran rahmet ve istikamet peygamberi bu alanda da en büyük rehber.

Türkiye’de ve dünyada yaşanan son yılların, son ayların ve son günlerin akıl almaz hadiselerin arkasındaki her şey “güven bunalımına” işaret ediyor. Tek çaresi ve çıkış yolu ise “güven duygusunu” birey ve toplum olara yerli yerine oturtmaktır.

“Yalan, hile, Kurnazlık, kandırma, tarafgirlik, dedikodu, münafıklığa götüren her şeye son vermektir çare.Çünkü burada herkes kaybediyor. Kazananı yok bu çıkmaz yolun. İnsanlar çok şeyin farkında.

Hilesiz, yalansız, tuzaksız, kandırmasız, dürüst, sağlam, istikametli, berrak, saydam, samimi, dostça bir hayat için çare yine semavî emirlerdir. Kur’andır. Sünnettir.

“En büyük hile hilesizliktir.” beliğ sözünün sırrını, bu derin manaya hayatımıza düsturu yapabilmek ve rahmetin tecellisine vesile olabilmeye çalışmak.

Günümüzde, hele de gurup, cemaat, ekol ve toplumdaki fertler arasındaki, güven, samimiyet, sadakat, tesanüt, itimat ve uhuvvet gibi değerler: olmazsa olmazlardandır.

Arka gündemlerin. Farklı ve belirsiz düşüncelerin, şuur altındaki şüpheli ve kaygılı fikirlerin, tarafgirlik ve kasıt kokan icraatların, o­nu yapanlara hissi ve geçici bir menfaati olabilir. Ama uzun vadede bunların hep büyük tehlike arz ettiği de tarihin şahadetiyle sabittir. Çözüm ve çare, yine meşru dairedir. İslâmiyet’in özüdür. Kur’andır ve sünnettir. Hilesizliktir. Berraklıktır. Saydamlıktır. Sadeliktir. Mert ve dik durmaktır. Samimiyettir. Fert hayatı için de, toplum hayatı için de gerçek ölçü budur.

Her konuda olduğu gibi “hile” konusundaki hastalığın çaresinde de müracaat kaynaklarımızın başında yine Risale-i Nur Külliyatı geliyor. Bu konuda, Hazreti Bediüzzaman’ın temiz,sade;sünnete uyup, tatbk etmeye dayanan o pak hayatı hepimize ışık tutuyor.

Erbabına, Bediüzzaman Hazretlerinin, o hiç değişmeyen, pak ve nezih hayatı gerçek bir çözümler manzumesi sunar. Başarının sırrı, Hasbîlik, samimilik ve ihlâstır. Sağlam duruşun sarsılmaz bir ölçüsüdür.

O, kulu olduğu Allah’a karşı olan net, saydam, berrak, pak duruşunu her hal ve şartta devam ettrmiş ve hayatı boyunca asla ve kata yalan ve hileye tenezzül etmemiştir. Kendisiyle, ve hayatın gerçekleriyle hiçbir zaman ters düşmemiştir. Katiyen bir düzenbazlığa tevessül etmemiş ve talebelerini de öyle yetiştirmiştir.

Bütün bunlardan sonra, bilhassa “Risale-i Nur dairesinde” olanlar başta olmak üzere bütün inananların ve insanlığın kurtuluş reçetesi, her zaman olduğu gibi: Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaktır.

Dünyadaki fesat şebekelerinin de, içteki münafıklar güruhunun da, nefislerimizdeki o meşum his ve duyguların da oyun ve tuzaklarını boşa çıkarmanın yolu; meşru çizgiyi aşmamak ve zorlamamaktır. İstikamet ve meşruiyet dairesinde hareket etmektir. Yoksa yapılan bunca hizmet ve sarf edilen bunca emek ve enerji “kumistana” akmaya mahkum olur Allah korusun. Bunun vebali çok büyüktür. Siyasi, dini, cihadî ve imanî sahada olsun durum fark etmiyor. Bu böyle biline.

Çağrımız, En başta kendi nefis ve şahsımız olmak üzere, Bütün Müslümanlara, camiamıza, siyasilere, idarecilere, aile fertlerine, dostlarımıza, komşularımıza: hülasa “güvenilir olmak” isteyen herkesedir.güven içinde nice güvenilir günlere dilek ve temennisiyle.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*