Sâni-i Hakîm, dünyayı bir bayram sûretinde yaratmıştır

Hâlık-ı Rahîm ve Rezzâk-ı Kerîm ve Sâni-i Hakîm şu dünyayı âlem-i ervâh ve ruhâniyât için bir bayram, bir şehrâyin sûretinde yapıp, bütün esmâsının garâib-i nukuşuyla süslendirmiştir.

Yeryüzünde ne varsa Biz dünya için bir süs olarak yarattık ki, insanlardan hangisi daha güzel işler yapacak diye onları imtihan edelim. “Onun üzerindeki herşeyi Biz elbette kupkuru bir toprak haline getireceğiz.” (Kehf Sûresi: 7-8.)

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir oyalanmadır.” (En’âm Sûresi: 32.)

Hâlık-ı Rahîm ve Rezzâk-ı Kerîm ve Sâni-i Hakîm şu dünyayı âlem-i ervâh ve ruhâniyât için bir bayram, bir şehrâyin sûretinde yapıp, bütün esmâsının garâib-i nukuşuyla süslendirip, küçük büyük, ulvî süflî herbir ruha ona münâsip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesabsız mehâsin ve in’âmâttan istifade etmeye muvâfık ve havâs ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u cismânî verir, bir defa o temâşâgâha gönderir.

Hem, zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı asırlara, senelere, mevsimlere hattâ günlere, kıt′alara taksim ederek, herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette herbir günü, herbir kıt′ayı, birer tâife, ruhlu mahlûkatına ve nebâtî masnuâtına birer resm-i geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır. Ve bilhassa rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz zamanında masnuât-ı sağîrenin tâifelerine öyle şâşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakàt-ı âliyede olan ruhâniyâtı ve melâikeleri ve sekene-i semâvâtı seyre celb edecek bir câzibedarlık görünüyor; ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütâlâagâh oluyor ki, akıl tarifinden âcizdir. Fakat, bu ziyâfet-i İlâhiye ve bayram-ı Rabbâniyedeki ism-i Rahmân ve Muhyî’nin tecellîlerine mukabil ism-i Kahhâr ve Mümît, firâk ve mevt ile karşılarına çıkıyorlar. Şu ise, “Rahmetim herşeyi kaplamıştır.” (A’râf Sûresi 156.) rahmetinin vüs’at-i şümûlüne zâhiren muvâfık düşmüyor; fakat, hakikatte birkaç cihet-i muvâfakati vardır. Bir ciheti şudur ki:

Sâni-i Kerîm, Fâtır-ı Rahîm, herbir tâifenin resm-i geçit nöbeti bittikten ve o resm-i geçitten maksud olan neticeler alındıktan sonra, ekseriyet itibâriyle dünyadan, merhametkârâne bir tarz ile tenfîr edip usandırıyor, istirahate bir meyil ve başka bir âleme göçmeye bir şevk ihsan ediyor ve vazife-i hayattan terhis edildikleri zaman, vatan-ı aslîlerine bir meyelân-ı şevkengîz, ruhlarında uyandırıyor.
Sözler, 17. Söz

LÛGATÇE:
Hâlık-ı Rahîm: Sonsuz merhamet ve şefkat sahibi yaratıcı, Allah.
Rezzâk-ı Kerîm: İkram sahibi olan rızık verici; Cenâb-ı Hakk.
Sâni-i Hakîm: Hikmet sahibi olan, her şeyi san’atla ve hikmetle yaratan Allah.
âlem-i ervâh: Ruhlar âlemi.
ruhâniyât: Ruhanî varlıklar.
şehrâyin: Donanma, şenlik.
esmâ: İsimler.
garâib-i nukûş: Nakışların şaşırtıcılığı, hayret vericiliği.
mehâsin: Güzellikler, hüsünler, iyilikler.
in’âmât: 1- Yardımlar, inayetler. 2- Nimetler, nimet vermeler.
havâss: Hasseler, duyular, duygular.
mücehhez: Teçhiz edilmiş.
vücûd-i cismânî: Cisim halindeki vücut.
temâşâgâh: Temaşa yeri, seyir ve gezinti yeri.
rûy-i zemîn: Yeryüzü.
masnûât-ı sağîre: Cenâb-ı Hakk’ın küçükçe fakat san’atça büyük eserleri.
tabakât-ı âliye: Yüksek tabakalar, katlar.
sekene-i semâvât: Gökyüzünün sâkinleri, melekler, ruhaniler.
mütâlâa-gâh: Mütalâa yeri, etraflıca düşünme, okuma ve inceleme yeri.
ism-i Rahmân: Rahmân ismi, bütün mahlûkatı rahmet ve merhametle kuşatan ve kendisine itaat eden-etmeyen diye ayırdetmeden herkese her türlü ihsanda bulunan manâsında Cenâb-ı Hakk’a ait isim.
Muhyî: Ölüleri dirilten, hayat veren Allah.
ism-i Kahhâr: Kahreden, kudret ve kuvvet sahibi, Allah.
Mümît: Diriltip can verdiğini vakti gelince öldüren Cenâb-ı Hakk.
firâk: Ayrılık.
mevt: Ölüm.
vüs’at-i şümûl: Geniş kapsayıcılık.
cihet-i muvâfakat: Uygunluk yönü.
Sâni-i Kerîm: İkramı bol olan ve herşeyi san’atlı yaratan Allah.
Fâtır-ı Rahîm: Sonsuz merhamet sahibi ve herşeyi benzersiz sûrette yaratan Allah.
tenfîr: Nefret ettirme.
meyelân-ı şevkengîz: Şevk verici istek.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*