Sarhoş kalaycı ile Bediüzzaman

Image
Denizli’den Afyon Emirdağ’a sürgün olarak gönderilen Bediüzzaman Said Nursî, ilk on beş günü otelde geçirir.

Ancak, sürekli olarak burada kalması söz konusu değil. Burada ne kendisi rahat edebiliyor, ne de güvenlik birimleri böylesini uygun görüyor. Ne yapıp edip bir eve taşınması lâzım.

 
Üstad Bediüzzaman’ın taşınacağı ev için, karakol komutanının emriyle usta erlerden Simav’lı İbrahim görevlendiriliyor. Ona, tutulacak evin mutlaka karakol karşısında olması gerektiği emrediliyor.

Bu arada, Çalışkan kardeşler (Hasan, Osman, Mehmed) devreye giriyor ve çarşı içinde sarhoş bir bakırcının (kalaycı ustası) evi kendisine uygun yer olarak görülüyor. Evin bir odasında kendisi kalacak, bir diğer odasında ise Üstad ikamet edecek.

Ne var ki, kalaycı önce bu duruma itiraz ederek şunu söylüyor: “İyi de, nasıl olacak bu iş? Ben sarhoş adamım; gece gündüz demez içerim. O ise, bir hoca…

Durumu gelip Bediüzzaman Hazretlerine arz ediyorlar: “Hocam, size uygun bir ev maalesef bulamadık. Komutanlığın istediği yerde, yarı müsait durumda sadece bir tek ev var. Onun da sahibi ne yazık ki zilzurna sarhoş. Biz bu durumda ne yapalım? Siz sarhoş kişiyle aynı evde kalmayı kabul eder misiniz?”

Bediüzzaman ise, bu teklifi yapanları şaşkına çevirecek şu cevabı veriyor: “Olur, peki kardaşım. Varsın sarhoş olsun.”

Sarhoş bir usta ile aynı evi paylaşmayı kabul eden Üstad Bediüzzaman’ın elle taşınabilecek kadar az ve mütevazı olan eşyaları otelden alınarak götürülür. Evin sahibi olan bakırcı ustanın yanına varılır.

Başındaki sarık, sırtındaki cübbesiyle Üstad’ı o heybetli haliyle gören sarhoş adam, birden tedirgin olur. Ezilip büzülmeye başlar. Adeta bu işi kabul ettiğinden pişman olurcasına bir ruh haleti içine girer.

Bediüzzaman ise, kendinden gayet emin bir şekilde ona seslenerek yanına çağırır: “Usta! Gel bakalım yanıma.”

Kalaycı, tam bir suçluluk psikozu içinde Üstad’ın yanına gelerek: “Buyur hocam” diye karşılık verir. Aralarında şu konuşma geçer:

Üstad: “Arkadaş, sahi sen içki içer misin?”

Kalaycı: “Hocam, ne yalan söyleyeyim, sabah–akşam demez içerim.”

Eliyle kalaycının sırtını üç kez sıvazlayan Üstad: “Haydi kardaşım, sen de o müskiratı içmekten vazgeçersin artık.”

Kalaycı: “Tamam hocam. İnşaallah.”

Hazret–i Bediüzzaman ile aynı evi o gece paylaşan kalaycı ustası, sabah namazını Üstad’la birlikte kılar. Böylelikle namaza başlar ve ömür boyu olmak üzere bir daha da ağzına içki almaz.

Aradan bir müddet geçtikten sonra, evini bütünüyle Üstad Bediüzzaman’a kira karşılığı terk eden kalaycı usta, kendi arzusuyla bir başka eve taşınır. İşte, Bediüzzaman Hazretlerinin bundan sonraki daimî (resmî) ikamet adresi burası olur.

Ayrıca, Emirdağ nüfus kütüğüne kaydedilen Üstad Bediüzzaman, 1944 Eylül’ünden başlamak üzere—bazı kesintiler dışında—vefat tarihi olan Mart 1960’a kadar, dolayısıyla ömrü boyunca en çok kaldığı ev, işte o hidayete eren kalaycının bu mütevazı evi olmuştur.

Çarşının tam ortasındaki bu ev, bilâhare yıktırılmış, dolayısıyla orijinalitesi bütünüyle kaybedilmiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*