Sarkozy’yi , mazlûmların ahı mı tuttu?

Sorgusuz sualsiz infaz edilenlerin; haneleri, köyleri toptan ateşe verilenlerin, katliâma maruz bırakılanların “âh”ları, korkarız ki, bütün insanlığı tutsun, topyekûn dünyanın mahvına sebep olsun!..

Dünyanın bir çok yerinde, bilhassa Ortadoğu’da böyle zulümler her gün, her saat cereyan ediyor. Ne yazık ki, şehitler yatağı ve evliyalar diyarı Türkiye’mizde de benzeri zulüm ve cürümler işlenmiştir. Şimdiki gidişat, böyle zulümlerden kurtulmaya doğru olsa da, “zulm ile âbad” olanların “berbad” âkibetleri nedense geciktiriliyor. Hâla karanlıkta kalan çok olaylar varken, buna bir de Uludere olayı eklenmiştir.
***
Nicolas Sarkozy’nin seçim yenilgisi, bize bu girizgâhı yaptırdı. Aslında ne onun yenilgisi, ne de François Hollande’un zaferi, bizi doğrudan ilgilendirmiyor. Ama dolaylı olarak hem bizi, hem bütün siyaset dünyasını ilgilendirecek yönleri olduğu gibi, alınması gereken çok dersler de vardır. En çok da, yeni başkan François Hollande ders almalı. İç ve dış siyasetteki zalimane yaklaşımlara son verecek girişimlerde bulunmalıdır.

Sözgelimi, Müslümanları potansiyel suçlu sayma haksızlığında, İslam Dünyasına düşmanca yaklaşımlarda, Ortadoğu politikalarında, Türkiye’nin AB adaylığında ve Ermeni meselesinde, selefinin sergilediği tehlikeli siyasetten tamamen vazgeçilmelidir. Fransa, kendi içinde bunun yorumunu yaparken, biz de kendi zaviyemizden şöyle bir bakalım..

Avrupa’da, Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerden biri de Fransa’dır. Müslümanların bu ülkede “müslümünca ve insanca” yaşamaları, siyasetin insafına kalmıştır. Ve bugüne kadar güdülen siyasetlerde Müslümanlar hep zarardide olmuştur. Eğitim, kılık-kıyafet  ve geleneklerde olduğu gibi, maddî ve manevî imkânların kullanımında da âdil paylaşım gözetilmemiştir. İş ve gelir dağılımında Müslümanlar zora ve aza talim etmişler, mekân olarak daha çok varoşlara layık görülmüşlerdir. Ve Fransa Müslümanları, zaman olmuş, kendilerini koca bir hapishanede hissetmişlerdir. Onları en çok üzen de, dışlayıcı yaklaşımlar ve itici bakışlar olmuştur.
***
Nerede bir terör estirilse, katliam yapılsa, Batı bakışıyla hemen Müslümanlar akla gelmiş, gerçek faili bulununcaya kadar, Müslümanlar zan altında tutulmuştur. Gerçi geçen yıl Norveç’teki fecî katliamın faili, ırkçı bir Norveçli olarak ortaya çıkınca, Müslümanlar derin bir nefes almıştı. Ama üçü Müslüman, dördü Yahudi, yedi kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulan Cezayir asıllı Fransız vatandaşı Muhammed Merah, Mart ayında bulunduğu evde kıstırılarak öldürülmüştür. Onun “mazlûm” olup olmadığını henüz bilemezdik ama, o bir maznundu. Avukatı ise, onun mâsumiyetini savunuyor. Yani suçu sabit olmamış ve dava tartışmalı.

Toptancı bir yaklaşımla, “Müslüman” kimliğini belli bir kareye yerleştirip karalamak, “zulüm” boyutunda seyrederken, global dinsizliğin dünyayı nasıl tehdit ettiğini de gözler önüne seriyor. Zira bu hal, dinsizlik cereyanlarının “deccalizm” boyutundan başka bir şey değildir. Bediüzzaman’ın tabirlerinde yer alan; “Müslüman İsevîler ünvanına layık cemiyet”ler ve Hıristiyanların hakiki dindar ruhanîleri de, böyle zalimane toptancı yaklaşımlara karşı mücadele vermektedirler.

Risale-i Nur nazarıyla dünyaya ve dünya cereyanlarına bakıldığında; hangi siyasetlerin, hangi ülke ve devletlerin, hatta şahsiyetlerin; hangi global cereyanın içinde ve yakınında yer aldığı ve bazen de bilmeyerek yardım ettiği açıkça görülür. Bundandır ki, gazetemizde ve sitelerimizde, bu global cereyanlar  sıkça nazara verilir, takipçileri deşifre edilir, bilmeyerek o cereyanların güdümündeki yollara tevessül edenler uyarılır.

“MAZLUMUN ÂHI, İNDİRİR ŞÂHI”

Bu atasözü, tam bir hakikatı yansıtıyor. “Zulm ile abad olanın ahiri berbad olur” deyiminin bir başka versiyonu gibidir. Birisi “mazlûm”a, diğeri “zalim”e vurgu yapıyor. Ama zulm ile saltanat sürenlerin akibetini berbad eden de mazlûmların ahı olsa gerektir. Cenab-ı Hak, bizleri haksızlık yapmaktan da, haksızlığa uğramaktan da korusun.

Zulmün çeşitleri vardır. Birisi de “siyaseten zulüm”dür. Siyasî manevralarına demokrasiyi de âlet ederek iş başına geldikten sonra, hükmünü ve saltanatını haksızlıkla, baskıyla sürdürenler, siyaseten zulüm yapmış olurlar. Bunu ne namına yaparlarsa yapsınlar, Bediüzzaman’ın sillesini yemekten kurtulamazlar. (Zira kendisi diyor: Rastgelsem sille vuracağım.)

Terör ise, bahsimizden hariçtir. Zira zulmetmekten korkan, zaten terör estirmez ve terörist olmaz. Terörle mücadelenin her türlüsü elbette gereklidir. Ama rejimi korumak ve darbelere zemin hazırlamak adına yapılan zulümler deşifre edildiği ve halka anlatıldığı ölçüde, terörle mücadele kolaylaşacaktır.
***     
Zulmeden zalim olur. Ya zalimlere yardım edenler? Zulüm zaten zulümdür. Ya zulme taraftar olmak? “Muîni zalimin dünyada erbab-ı denâettir./Dünyada zalimlerin yardımcıları, aşağılık-alçak kimselerdir.” Sözünü, Namık Kemal tam da kitabın ortasından söylemiş.

Aman Allah’ım! Düşünmesi bile insanı titretiyor. Ve Bediüzzaman; talebelerini, böyle zulümlere bakmaktan dahi sakındırmış. “İnsan şüphesiz ki çok zalimdir” meâlindeki  âyetin manasına, şimdiki boğuşan insanların mazhar olduklarını yazmış. “Zulme rıza zulümdür, taraftar olsa zalim olur” hükmünü Kur’andan istihraç etmiş.

Evet, âyet-i celilede buyrulur ki, “Zulmedenlere en küçük bir meyil göstermeyin; yoksa Cehennem ateşi size de dokunur. (Hûd, 113)

Türkiye’yi yönetenler, Ortadoğu dâvalarında ve bilhassa Suriye meselesinde tavır  ve duruş ortaya koydukları zaman, bu İlahî emri kafalarında çınlatmalıdırlar.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. siyaseti, nefislerinin ve arzularının tatmin için yapanlar zülmü merhamet, zalimliği özgürlük olarak sunalar.Ve siyasette bu şekilde itibar görürler.Rabbim kör gözlerine göz,kalblerine merhamet koysun…

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*