Savaş Ay

Savaş Ay bir gazeteciydi.

Polis muhabirliği ile başlayan serüveni, yine muhabirlikle bitti. Asla gazete yöneticiliği istemedi, ona sunulan masabaşı işleri geri çevirdi. Göbeğini süsleyen fotoğraf makinesiyle etle tırnak gibi bütünleşmişti.

Hiçbir zaman masaya gömülmedi. Sokakların nabzını tuttu. Muhabirliğini, ekrana taşıdı. Elinde mikrofon sabahın dördünde hastane kapılarında milletin sesine ses verirdi. Kapılardan kovuldu, yüksünmedi.

Tartışma programları yaptı uzun bir zaman… Ay, bazen programına provoke konuklar getirirdi… Kadın ve şiddet konusunu gündeme oturttu. Roman vatandaşların “millî” sesi oldu.

Hoş olmayan bazı konulara da imza atmadı değil. Zaman zaman programını “Kumkapı”ya çeviriyor vur patlasın, çal oynasın türünde programlar yapıyordu.

Bazen bu sütunlarda onu acımasızca eleştirdim. Köşelerimizden birbirimizle cedelleştik.

Savaş Ay bizi arar, ya sitem eder, yahut teşekkür ederdi.

Bir dönem kendisi de televizyon eleştirisi yazdı. Kimi zaman televizyon programları kendine has bir üslupla tahlil eder, kimi zaman kendisini eleştirenlere karşılık bu sütunlardan cevap yetiştirirdi.

Hakkımda;

“Bi de Davut Şahin’le, Nedim Hazer adlı televizyon yazarları var. Keşkem de daha kitlevsel gazetelere kritik yazabilseler. Accayip takipçi, gözlemci adamlar bunlar… Bir de kalemleri hem keskin, hem sağlam.” (Sabah, Televizyon Tamircisi, 10.14.1999) demişti.

Onu ilk tanıyan “abi-kardeş” sarmalına girerdi hemen. Bu yüzden habercilikte “detayları” yakalıyordu.

Fotoğrafçılıktaki deneyimini film yönetmenliğiyle perçinledi.

Filmin konusu çingelerin hayatı ve kültürleriydi.

Bu Savaş Ay’ın son filmiydi… Bir daha film çekmeye cüret edemedi.

Daha sonra bazı dizilerde irili ufaklı rollerde oynadı. Popülizm onu sıktı. Tuttu sokaklara geri döndü. İlle de haber yapacaktı. Yaptı da.

Gırtlak kanseri teşhisi konduğunda bile sokaklardan kopamadı. Elinde mikrofon veya fotoğraf makinesi olduğu halde, haber toplamaya devam etti.

Haber Müdürü olduğu Takvim gazetesine “geçmiş olsun” ziyaretine gittiğimde gırtlağından ses çıkmıyordu belki, ama gözleri ve beden dili ile meramını pekala anlatabiliyordu.

Bir daha onu göremedim. Uzaktan uzağa, ekran ve gazete sütunlarından takip edebildim.

Ve kaçınılmaz son. Vefat haberini sosyal medyadan öğrendim.

Çok sevdiği şair Bedri Rahmi’den bir şiirle yazımıza nokta koyalım:

“Kimse bilmez can nerdedir
Can tükenir, can tükenir.
Saçımın telinden sızar
Gözümün ferinden uçar
Can tükenir, can tükenir.
Her korku zerresinde ziyan
Her kımıldanışında yaprak
Can tükenir, can tükenir.”
Allah rahmet eylesin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*