Savaşın Çocukları

‘’Artık havalar iyice soğudu. Kuş sesleri duyulmaz oldu. Şimdi sadece anasını yada babasını kardeşini yitiren çocukların ağlamaları duyulabiliyor.

Bizler bir ülkesi ve umudu olmayan çocuklarız’’

Ahmet, 14

Adı Ahmet,Hasan,Ayşe,Ömer yada vesaire….

Yaşı 3,5,7,9,18 yada vesaire…

İki damla gözyaşı soğumuş gözlerinde

Kulakları duymaktan yorulmuş gerçekleri…

Yüreğindeki son umudu,avucundaki taşa gizlemiş….

Ve zaman geçerken…

… Günahlarımız, hatalarımız küçücük bedenlerin cesetleri üzerinde…

Yapamadıklarımızın bedeli mi ödeniyor bugün Irak’ta, Filistin’de yahut İstanbul’da üniversite kapılarında… Aylardır, asırlardır karmakarışık inciten bir hüzün yaşanıyor sokaklarda. Yakınlarda bir yerlerde analar, çocuklar,masum insanlar ölüyor, öldürülüyor! Ayak seslerini işitebileceğimiz kadar yakınımızda… Ve ayak sesleri can alıyor, eller arasında canlar veriliyor.Canını veremeyenler can vermek için hergün can çekişiyor.

Açlık, susuzluk, tahribat, bomba, mitralyöz, infilak, ateş ve karanlık….

Yer: IRAK, FİLİSTİN, ORTA DOĞU, İNSANLIK VE vesaire….

Tarih: BUGÜN

Birileri hesap vermeden, pervasızca insan vuruyor … Dolaylı yoldan bile suçlanamayan çocuklar ellerindeki taş parçalarıyla boyunlarını büküyor.

Bir tarafta özel mamalarla beslenen özel veterineri bulunan sosyete köpekleri bulunurken, diğer tarafta özel gıdayı bırakın açlıktan ve susuzluktan ölümle yüzyüze gelen, sabah-akşam barut kokusuyla karnını doyuran çocuklardan bîhaber yaşıyor… Birileri insanlığı vuruyor.

Ayıplarımız, cesetlerin üzerlerindeyse hatalarımız…

Halbuki biz hep haklıydık, üstümüze düşeni yapardık, güçlüydük, hiç zulme karşı susmadık(!). Dünyanın her kıyısında, köşesinde, hatta Amerika’da ve İsrail’de bile ‘şimdi barış’ isteyen milyonlarca insanla beraber tarih sahnesine ‘özne ‘ olarak çıkabilmenin umudunu yitirmemiştik… Küçük dünyasının umrunda mı sanki gözü dönmüş muktedirlerin çıkarları, yahut sahip oldukları güce köle olan diktatörlerin gelecekleri…

Irak’ı belirsiz karanlığa sürükleyen , şarapneller gibi gaflet mi örttü yüreklerimizi!

Biz Irak halkını, Filistin’li çocukları sadece seviyoruz…

Bizim olan halkı..

Elleri semaya her sabah ezanla açılan minik avuçları…

Ellerine bütün inançlarını sığdırarak yürekleriyle, küçücük tanklara savurdukları anlamı…İri ve kara gözlü, çocukları…

Biz seviyoruz Kudüs’ü, Bağdat’ı. Aylardır süren bombardımana, zulme rağmen ayakta kalan ve kalbi hala atan o şehrin çocuklarını…Sadece seviyoruz!…

Uslu çocuklar gibi ekran karşısında yerimizi aldırıyor birileri ve takip ediyoruz dakika dakika değişen görüntüler eşliğinde haber stüdyolarına akan bilgileri. ‘Strateji uzmanları, haritalar üzerinde işgal harekatının safhalarını açıklıyor.’Biz sadece seviyoruz ve izliyoruz öldürülen insanlarımızı öldürerek insanlığımızı!.

….Ve saatler sonra … Birileri gıdıklansın diye Bağdat’a, Kudüs’e ve çocukların yüreklerine bombalar düşüyor. Kötülük çok daha karmaşık, açığa çıkarılması çok daha zor bir biçimde dalga dalga hayatlarımıza yayılıyor. Ve aslında bombalar ‘sadece seven’ bizlerin içine düşüyor. Dalga dalga içimizi sarıyor.

Biz insanların dünyası ‘beşerin bulaşık eliyle’ kine, nefrete bulanıyor. ‘‘Kuddüs’’ ve ‘‘Rahman’’ ismine ayine olan kalp sayemizde perde oluveriyor.

Dayanışma mitingleri…

Kuru hükümet açıklamaları..

Silah kuşanıp gitmek bile o memlekete…

İnsanlık adına minik avuçlar için çok az şey yapılıyor.

Bu sorular dolanırken beynin kıyısında ‘risale’ seyrini değiştiriyor seyahatin… Yeni bir umut ve bakış kazandırıyor imanın verdiği teselliyle… Savaş sadece Filistin’de, Irak’ta yaşanmıyor. O sokaklarda yaşanan apaçık savaş İstanbul’da senin yaşadığın sokakta da yaşanıyor. Gizli bir savaş…. Aklı esir eden, kalbi boğan, kulaklarını füze sesleriyle boğup, kötülük kokusuyla kokusunu gizleyen bir savaş… ‘Bir batman hazır lezzeti’ binler müreccah lezzete değiştiren bir savaş..

Bediüzzaman hazretleri şöyle der: ‘‘Musibet-i amme ekseriyetin hatasına terettüb eder.’’

24 saatten yalnıza bir saatini namaz için istedi Rabbimiz.Tembellik ettik de Birinci dünya savaşında senelerce 24 saat talim ile bir nevi namaz kıldırmadı mı? Senede 1 ay oruç istedi, acıdık nefsimize, kıyamadık bünyemize de 4 gün o harpte açlık ile bir nevi oruç tutturmadı mı? Malın kırkta birini zekat içi istedi de vermeyince biriken zekatı o harple almadı mı? ‘‘Bugün de Rabbi bir, Mabudu bir, Rezzak’ı bir iken milliyetçiliğin getirdiği ruh haliyle parçalanan İslam dünyası ceza olarak bu tokadı milliyetçi hareketlerden yer.’’ Batı yanıbaşımızda İslam beldesi istemezken bizler aramızdaki o derin uçurumu doldurmaya uğraşmadık mı?

Ve zaman geçiyor…

İçimize bombalar düşüyor…

Gözlerim minik avuçlardaki taşlara takılıyor ve umuda…

Bir kurşunda ben sıkıyorum, bir taş da ben atıyorum nefsimin suratına…

Ve haydi ‘BİSMİLLAH’….

‘Çok şükür ki umut, bombalardan çok daha güçlü’

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*