Sebat, metanet ve sadakat

Üç nurlu kelime… Lâhika mektuplarında sık sık nazarımıza çarparlar. Bir devrin mahsûlümü bilemiyorum ama çok ulvî manalar barındırdıkları kesin. Nur talebelerinin fevkalade önemli üç temel vasıflarıdır.

Sebat, sözlükte şöyle geçer: “Yerinde durma, kımıldamama. Sözünde durma, ahde vefa etme. Kararlı olma, kararından vazgeçmeme, azimlilk. Sabit durma.” Bu vasıflar insanın iç dünyasını yansıtan vasıflardır. Aynı zamanda insanın irade, azim, iman gücü ile de alâkalıdır. Dahili ve haricî baskılara, hücumlara maruz kalan bir insan eğer güçlü bir iradeye, azme ve kuvvetli bir imana sahip olmazsa ve beraberinde nafiz bir ilim ve irfan olmazsa, her an sarsılabilir, sahip olduğu meslek ve meşrebinin mihverinden, çizgisinden çıkabilir, sapabilir.

Sebat’a Üstadımız ayrıca bir mana yükler: “hadsizlik, nihayetsizlik.” “Nihayetsiz sebat ve metanet” gibi. Bu nihayetsizlik vasfı aynı zamanda yaşanılan şartların ne kadar ağır olduğunun da götergesidir ve manevi tarihtir.

Metanete gelince… “Sağlamlık, kavilik, metinlik, dayanıklılk. Sebat, gayret” diye sözlükte yer alır. Lâhika mektuplarında, bir çok yerde “nihayetsiz bir metanet taşımak lazımdır” diye Üstadımız Nur talebelerini ikaz eder. Hücumlar çok yönlüdür. Envâ-i çeşit desiseler devrede, Her türlü hile ve tuzak istimal ediliyor. Nihayetsiz bir metanet taşınmazsa dayanmak mümkün değildir. Mazideki, saff-ı evvel Nur talebelerini düşünürken, o günün şartları içinde değerlendirmek lâzımdır. Yoksa yanlış hükümler verilebilir.

Sadakat’ın sözlükteki manası ise “dostluk, vefalılık, içten bağlılık, doğruluk, sıdk sahibi olma, güçlü dostluk”tur. Sözlükteki manalar bunlar. Yaşanan hayattaki tezahürleri ise farklı farklıdır. Bütün sahabeler birer sadakat timsalidir. Fakat Ebû Bekir-i Sıddık’ın (ra) sadakati dillere destandır. Saff-ı evvel Nur talebeleri birer sadık hizmet erleridir, fakat Zübeyir’in sadakati dünyalara değişilmez. Sadakatla ilgili çok makaleler yazılmış, izahlar yapılmıştır. Yazarlarını tebrik ediyorum. Bizimkisi, sadece kısa bir işarettir…

Risale- Nur gibi akide sahasından emsalsiz bir eserle buluşmuşuz. Bu eserle cadde-i Kübra-yı Kur’âniye ile müşerref olmuşuz. Cenab-ı Hakk’a en kısa yoldan ulaştıran, en selametli mesleği gösteren bu nurlu Külliyat’a olan sadakatimiz nasıldır? Meslek ve meşrebine olan bağlılığımız ne durumda? Dün sebat, metanet ve sadakat’in nurlu ikazlarına muhatap olan Nur talebeleri gibi, bizler de bu ikazlara muhatap değil miyiz? Bir muhasebe yapmak durumundayız… Risale-i Nur bir külldür. Eski Said’i, Yeni Said’i, Üçüncü Said’i, meslek ve meşrebi ile bir bütündür. Başta koca sultan ve etrafındaki yıldızlar en tehlikeli badirelerden geçmiş, en şiddetli imtihanlara tabi tutulmuşlardır. Sınırsız metanet, sebat ve sadakatla Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle hepsini başarı ile atlatmışlardır. Çok eleklerden geçmiş, hepsinde altın olarak çıkmışlardır. Bu imtihanlar durmuş değil. Bütün şiddetiyle sürmektedir. Kenan kuyuları farklı farklıdır. Şu anda dünya menfaati, enaniyet, mevki ve makamlar öne çıkmış ve en büyük imtihanlar sırasına girmişlerdir. En büyük handikabımız bunlar. Nihayetsiz bir metanet, sadakat ve fedakârlık taşınmazsa, kudsî meslek ve meşrebin manyetik alanından başka alanlara kayma ve imtihanı kaybetme ihtimali kuvvetlidir. Titremek lâzım… Cennet bütün güzelliği ile Rahman isminin bir lem’ası olan, bir zerre muhabbeti bütün kâinata bedel olan Ezel Ebed Sultanı kara sevdası olanlara duyrulur…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*