Seccadeniz var mı?

Seccademi sermeden kıldığım namazlarıma şimdi acıyorum.

Tefekkür etmeden aldığım abdestler içimi acıtıyor. Namaz deyince, bir heyecan dalgasının beni sarsmamasına sızlanıyorum. Namaz vakitlerini büyük bir inkılâbın başlangıcı olarak yaşayamamak ne garip bir duygu körlüğü.

Peki, bu duyguları neden şimdi hissediyorum? Bu içinde olduğum yaşın gereği mi acaba? Neden şimdi bekliyorum namaz vakitlerini? Neden şimdilerde ağlıyorum namazlarda? Neden şimdi idrak ediyorum namazla huzura alındığımı? Ve bu yoğun sorular neden şimdi hücum etti dünyama?

Artık vakit namazlarında seccademi seriyor, iyice bir düzeltiyor ve onun varlığını çok önemsiyorum. Tesbihatlarıma şahit tutuyorum seccademi. Namaz ve sonrası tesbihatımı yaptıktan sonra biraz daha oturuyorum seccademde. Bekliyorum. Tefekkür ediyorum. Zihnim zenginleşiyor, gözüm ötelere yöneliyor, kalbim titriyor. Duygularımla seccademin beni taşıdığı yerler arasında bir hoşluk hissediyorum. Bir huzur hali yaşıyorum.

Namazda bir seccade sermenin, orada beklemenin bu kadar manevî bir yoğunluk oluşturacağını hiç düşünmezdim. Ama kendi kendime soruyorum. Neden şimdi diye? Neden bu kadar bekledin diye? Neden zaman zaman kaçmadın seccadene diye? Neden seccademde beklemedim diye. Neden nazlanmadın gözyaşlarıyla? Neden sızlanmadım? Neden şimdi geç kalmış olarak ağlıyorsun diye. Ama bu ‘neden’leri sormak bile mutlu ediyor artık beni.

Keşke diyorum, zaman zaman işten kaçsaydım namaz için? Geç kalsaydım mesaiye istemeden. Namazımı tamamlamak çabası içinde işim yarım kalsaydı. Ara ara kaçamaklarım olsaydı namaza dair dünya işlerinden. Meselâ firar etseydim namaz kılmak için, dünyanın hiç bitmeyecek işlerinden. Ve cezalar alsaydım, namaz kılıyormuş denilerek. Namaz için biraz bedel ödeseydim. Beni kınasalardı, namaz kılarken dalmış gitmiş, vakti unutmuş diye.

Birileri neden koluma girmedi bu muhteşem yolculukta? Neden terk edilmiş bir ruh olarak bırakıvermişler orta yere? Neden kulağımıza bir şeyler fısıldamadı büyüklerimiz? Neden?

Duyguların durulduğu zaman, insan kaç yaşında oluyor? Kaç yaşında bekliyor insan seccadesinde? Kaç yaşında ağlamaya başlıyor insan O’nun huzurunda hıçkırıklarla? Bu atmosfere ne zaman giriyor insan? Bunun bir yaşı var mı? Bu soruların cevaplarını bilen var mı? Var mı?

Peki, sizin üzerinde huzur bulduğunuz bir seccadeniz var mı? O özel seccadede oturup gözyaşları dökerek bir şeyler beklediniz mi? Ortalıkta kimseler kalmadığında geceleri uyanıp, seccadenizi serip, bekleyip, bekleyip kendi kendinize gülümsediniz mi hiç? Kendi kendinize biraz garip geldiniz mi?

Gözlerinizi kapatıp, ışığı söndürüp seccadenin aydınlığında Cennet misal ötelere yolculuk yaptınız mı hiç? Bedeninizi bırakıp seccadede, ruhunuz aydınlık sokaklarda gece yürüyüşüne çıktı mı? Namazın dışında da seccadeyi serip, O’nu aradınız mı, O’nunla konuştunuz mu, istediniz mi bir şeyler?

Namaz saatleri girince halden hale girip heyecan duyan genci şimdi anlıyorum. Evimize geldiklerinde namaz vakitlerinde kayboluveren, sonra baksam kimsenin bulunmadığı odaya seccadesini serip, bir hoşluk içinde kıyamda duran güzel insanı şimdi anlıyorum. Hele hele o evine gittiğimizde namaz vakti çıkardığı seccadesinin yıpranmış hali ne muhteşem bir şeydi. Düşünsenize başınızı koyduğunuz yer neredeyse erimişti seccadenin. Ayaklarınızın altında kalan bölge mest olmuştu adeta bu kıyam halinden.

Ne güzel hallerdi bunlar!

Bu duygulara ne kadar erken ulaşsa insan o nispette mutlu.

Dilerim seccadede geçen zamanlarınız artar.

Sevinince de, üzülünce de O’na yönelmek için seccadeyi sermek ne güzel bir duygu. Seccade sembolik, ama o kadar yoğun bir anlam var ki üzerinde. Çağrışımları o kadar yüce ki seccadenin. Ulvî hisler dışında hiçbir şey gelmiyor insanın aklına.

Peygamberimiz de (asm) üzüntü ve sevinç halinde O’na (cc) yönelirmiş. Seccadede bu anlam var sanki. Kulu, manevî yolculuğa çıkaran maddî bir vasıta, seccade. Manaya hizmet eden madde ne kadar da anlamlı!

Sebahattin Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*