Şefkatsiz anneler

Bir savaş meydanı…
Herkes kan revan içinde…
Ölen ve öldürenlerin bulunduğu bir can pazarı…
Ashab ve Peygamber son durumu teftiş ederken, ortalıkta çocuğunu can havliyle arayan ve her gördüğü çocuğu oğluymuş gibi bağrına basan kadın dikkatlerini çeker. “Bu kadını görüyor musunuz? Sizce bu kadın oğlunun cehennemde yanmasını ister mi?” sorusuna hayır cevabı yükselir.

 

“İşte, Allah ondan daha şefkatlidir” der, Hz Peygamber…
Bu olaydan elbette epey ders çıkarılabilir; ama beni düşündüren saadet asrının, canavarlaşmış insanlara ikame ettiği sonsuz şefkat hissi. Muhammedî bir terbiye dairesinde özellikle kadında billurlaşmış şefkatin bir hâle gibi toplumu sarıp sarmalayışı…
Zira çekip aldığım zaman, dürbünleri günümüze, maddeci insanların kaskatı kesilmiş ve taştan daha taşlaşmış kalplerinden ürperiyorum. “Yeni doğmuş bir çocuk, sabahın erken saatlerinde cami avlusunda bulundu… Yeni doğmuş bir bebek çöp bidonunda bulundu” türünden haberler dururken bütün karanlığıyla orta yerinde vicdansızlığın, “yavruları öldüğünden, bir haftadır yemek yemeyen bir köpek” ve dahi “ölen yavrusunun yanıbaşından ayrılmayıp acı içinde gözyaşı döken köpek” haberleri gönül tellerimi titretiyor.
Öyle ya, annelik gibi kutsal bir meziyet kime nasıl değerse değsin, onu kendi yaratılış halinden çıkarıp bambaşka bir hale sokar.
Hayvan deyip geçtiğimiz köpek dahi olsa, anne olduktan sonra duyarlılığı, şefkati başka bir hâl alıyor, o yırtıcı ve zalim hâllerini şefkat yoluyla öyle bir değiştiriyor ki, insan gördüklerine inanamıyor.
Peki nasıl oluyor da insanoğlu, az veya çok fark etmez, bu ulvî duygudan soyutlanabiliyor ve deyim yerindeyse hayvandan daha hayvan olabiliyor?
“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var” diyen Bediüzzaman, ne güzel söylemiş. Zira bu düşünceler ister istemez beni iman ve küfür muvazenelerine götürüyor.
İşte diyorum, 19. asırdan başlayıp günümüze kadar devam ederek insanlığı tahrip eden pozitivist yaklaşımın oluşturduğu maddeci anlayışın sebep olduğu manevî yıkımlar…
“İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyleyse, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duâdır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder” diye Bediüzzaman’ın ifade ettiği düşüncenin somut göstergesi bu olsa gerek.
Bir tarafta Allah’ın kendisine derc ettiği şefkat duygusu körelmeyen hayvanlar, diğer tarafta İslâmî anlayışın getirdiği iman yoksunluğundan dolayı vicdanı tefessüh ettiğinde insanlığın mertebesinden, hayvandan daha aşağı seviyede seyreden sözde insanlar…
Maddeci bir anlayışın temelinde seküler bakış açısıyla toplumu dizayn edenlerin kulakları çınlasın.
Hayatı tüketim üzerine kurup “kullan-at” düşüncesini yerleştirmeye çalışıp insanların ruh ve vicdan dünyasını hırs zehriyle tarumar eden kapitalist zihniyetin kör gözleri görsün… “Şüphesiz biz insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına attık (Tin, 4-5)” âyetinin somut göstergeleri, şefkat yoksunu annelerin gitgide gözle görülür biçimde artması bu olsa gerek.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*