Şefkatten cinnete

Yer: Japonya.
Büyük bir deprem yaşanmıştır. Kurtarma ekibi zorlu bir uğraştan sonra genç bir kadının yaşadığı enkaza ulaşır.

Yıkıntıların arasında kadının cesedine ulaşırlar.

Kadının enkaz altındaki pozisyonu biraz ilginçtir. Sanki ellerinden bir şey tutarak iş yaparken dizlerinin üzerine çökmüş haldedir. Sanki bu halde ev üzerine yıkılmış gibidir. Kurtarma ekibinin lideri yinede canlı olma ümidi ile kadına ulaşmaya çalışır.

Ama kadın maalesef  çoktan ölmüştür.

Ekip tam hareket etmek üzere iken, ekibin lideri açtığı delikten içeri doğru tekrar bakar.

Gözlerine inanamaz; kadının cesedinin altında bir kıpırtı görür ve bağırır: “Bir çocuk, bir çocuk var burada!” der. Ekip uzun bir çalışmadan sonra çiçekli bir battaniye içinde ölü kadının cesedinin altında 3 aylık bir çocuk bulur. Görünen o ki, kadın son bir hamle ile çocuğunu kurtarmak için üzerine yıkılan kolonlara karşı bedenini ona siper etmiş ve bebeğin zarar görmesini engellemiş.

Ekip apar-topar bebeği kucağına almıştır. Bebek uyumaktadır.

Doktor çabucak gelir ve çocuğu muayene eder. Bir de ne görsün.. Battaniyeyi açtığında içinde bir cep telefonu bulur, ekranda yazılı bir mesaj vardır.

Mesajda şunlar yazılıdır:

“Eğer kurtarıldıysan, seni sevdiğimi hatırla!”

Bir annenin çocuğuna olan sevgisini ölüm anında bile ona anlatma çabasının en güzel örneğidir bu.

Başka bir olay:

Hz. Aişe’den (ra) rivayetle: “Yanına iki kız çocuğu almış yoksul bir anne bana geldi.  Ona üç hurma verdim. O da çocuklarının her birine birer hurma verdi. Öteki hurmayı yemek için ağzına götürmüştü ki, çocukları onu da istediler. Kadıncağız yemek istediği bu hurmayı ikiye bölüp çocukları arasında paylaştırdı. Kadının bu davranışı çok hoşuma gitti ve bu yaptığı şeyi Resulullah Efendimize anlattım”.

“Resulullah Efendimiz buyurdu ki:

“Bu (şefkatli) davranışı sebebiyle Allah ya mutlaka o kadına cennet vermiş, ya da onu cehennemden kurtarmıştır.” (Müslim, Birr, 148)

Şefkat öfkeden güçlüdür, sevgiden ve korkudan daha kuvvetlidir. Bu öyle bir duygudur ki, insan olarak gücünün ölçüsünü de gösterir bir bakıma.

Hatta şöyle söylenebilir belki; şefkat zayıfların da sahip olduğu güçlü bir duygudur.

Bediüzzaman Hazretleri, anne şefkatinin Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin en hürmetli, en şirin, en lâtif bir cilvesi olduğunu hatırlatır ve der ki, “Hakaik-i kâinat içinde en muhterem, en mükerrem bir hakikattir.”

Demek ki şefkat, aşk ve muhabbetten çok daha keskin ve parlak… Hatta ulvî ve nezihtir. Ki, Bediüzzaman, “Makamı nübüvvete lâyıktır” der.

Bu kadar öneme haiz bir duygu olduğunu görebiliyoruz şefkatin.

Son günlerde gazete ve ekranlara yansıyan cinneti tarif etmekte doğrusu zorlanıyorum. Tam dokuz gün boyunca, bebeğini aç susuz bırakan ve yalnızlığa terk eden öğretmen bir anneden bahsediyorum.

Modern hayat diye dayatılan yaşamın, aslında bir anneyi “şefkat”ten “cinnet”e nasıl götürdüğünü ve duygularını acımasızca körelttiğini görebiliyoruz.

Gayr-ı meşrû bir hayatın neticesi, her ne şartlar altında olursa olsun merhametsiz azap çekmektir. İşte gelinen nokta budur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*