Selefîlere dikkat…

sukru-bulutKimlik çatışmasından medet bekleyen global savaş çetesinin, hem Avrupa’da ve hem de Asya’da çıkardığı fitnelerin dikkatlice incelenmesinde büyük fayda mülâhaza ediyoruz.

Umutlarını kaosa, karanlık ilişkilere, sefahetle insaniyetin çöküşüne, israfla toplumun zayıflamasına bağlayan semavî din karşıtı cereyanların; Arap Baharı öncesinde ve sonrasında İslâm ülkelerinde ve İslâmın yükselmeye başladığı medenî Avrupa’da Müslümanları çeşitli fitnelerde kullanmaya kalkışmaları fevkalade manidardır.

Biraz daha açalım… Hür Batı´nın, Sovyet Rusya´nın Afganistan’ı işgaline karşı komünizme vurduğu meşhur tokadın intikamını, modern Bolşevikler başka surette aldılar, kanaatindeyiz. Amerikan’ın yanında Afganlara destek veren Suudîlerin arasına sızan Bolşeviklerin, Vehhabî veya selefîlerin “devrimci” damarlarını keşfettiğini, çeyrek asrı dolduran hâdiselerden sonra anlıyoruz. Üsame bin Laden, Zerkavî, Zavahrî ve El-Hattab gibi El-Kaide adı altında teşkilâtlandırılanların Amerika’daki Neoconlarla ilişkili olduklarını Arap Baharının sabahında öğrendik. Yani Belhac’ın Libya’nın başkomutanlığına getirilmesi, Taliban’ın Katar Emiri’nin emrine amade olması, El-Kaide denilen sanal örgütün hem Misrata’da, hem de Suriye’de Kaddafî ve Beşşar’a karşı çatışması, bizi hâdiselerin kökenleri itibariyle ister istemez 1980´lerin sonundaki şanlı Afgan direnişine götürüyor. Komünizme karşı verilen Afganistan savaşından sonra bu bölgenin 11 Eylül öncesi ve sonrasında kullanılacak Arap asıllı militanları için bir “talimgâh” olduğuna artık herkes kanaat getiriyor. Öyle bir durum ki, Amerika veya Avrupa’dan Afganistan veya Pakistan’a bir Müslümanın bir kerecik seyahati, onun terörist olduğuna delil gösterilebiliniyor, bu gün.

Arap olmak, Müslüman olmak, selefî olmak ve devrimci olmak… Kanaatimizce Avrupa ve Amerika’daki barış karşıtlarının bu İslâmî cemaati yakaladığı nokta, onların serazadâne hareketleri, devrimde kullanılabilir duruşları ve mutlak cehaletleri olmalı. Zira ilimden mahrum ve tahsil zahmetinden azade bir şekilde Kur’ân’ın âyetlerini ve bir kısım hâdisleri zahiri mânâlarıyla seslendirirken, günümüz dünyasında kendilerini âlim zannediyorlar. Cehaletin, bedeviyetin ve enaniyetin kamçısını yiyerek kükreyenlerin selef-i salihini inkâr ile kendilerine “Selefî” demeleri de kaderin bir başka garib tecellisi olmalı… Diz çökerek ilim tahsil etmenin, bilimsel metodlarla âyet ve hadisi anlamanın ve Batı felsefesinin sarhoş ettiği Avrupa medeniyeti karşısında İslâmı hayata galibane aktarmanın zorluğundan kaçanlar, şeklî Müslümanlığa sığınıyorlar. Türkiye’deki Aczimendîlerin bir versiyonu gibi Avrupa’da ortaya çıkarak, Daniel Pipes, Ralf Giordano ve Wilders gibi İslâm karşıtlarının yazdıkları senaryoları şuursuzca oynamaya çalışıyorlar. Onlara on milyonlarca Kur’ân’ı basanların, Almanya başta olmak üzere Avrupa’da finanse ederek organize edenlerin ve bu garip çalışmalarla Avrupa halklarına İslâmiyeti sevimsiz ve hatta korkunç göstermek isteyenlerin kimler olduğunu biz Avrupa’daki Müslümanlar bilemezsek de başta hükümetlerin yetkilileri olmak üzere birçok neocon ve neoliberal eksenli kuruluş maalesef biliyorlar. Bütün bu senaryoların oynanmasında mütemadiyen servisi ile yardım eden belli medya kuruluşları da biliyorlar. Bilhassa Türkiye orjinli Avrupalı Müslümanlar bu nevi filimleri merhum Cemaleddin Kaplan, İmam Humeyni ve Salman Rushdi hadiselerinde çokça seyrettiklerinden, gayet müteyakkızdırlar. Ki bu oyunlar Kemalistlerin doksan seneye yakındır Anadolu’da sergiledikleri tiyatroları da tedaî ettirdiğinden, uyanıklıkları bir kat daha artmış durumda…

İşin tehlikeli ve garip bir ayağı daha var. Başıboş ve bu tür tezgâhlarda kullanılmaya uygun Arap gencini Avrupa’da bulma zorluğu, bilmecburiye bir kısım Alman gençlerini de işin içine çekmeye senaristleri yönlendiriyor. Her gün araştırarak İslâmiyeti aklı ile benimseyip kalbi ile kabul eden binlerce Avrupalı yeni Müslümanı tenzih ederek, Selefî hareketi adı altında toplanan bir kısım Avrupa orijinli gencin de bu oyunda rol aldıklarını düşünüyoruz. Bu ise İslâmiyetin bu kıtada Avrupalılar arasında akıl ve kalp ile inkişafına hem engel, hem de istikballerine zarardır, düşüncesindeyiz.

Selefîlikteki “otoritelere isyanın” çoğu kez onları sünnet pratiğinin dışındaki “BİD’A ÇÖLÜNE” nasıl savurduğunu merak edenler, Risale-i Nur’daki mevzu ile ilgili yerlere bakabilirler. Bu isyandır ki, onları tarih boyunca yer yer maalasef sosyalistlere yaklaştırmıştı. Kaddafî’nin Libya’sı, Sosyalist Yemen, Abdünnasır´ın Mısır’ı ve Saddam’ın Irak’ı istibdadın pençesine biraz da Arapların bu damarından dolayı kapılmışlardı. Ne hazindir ki, senaryo küçük bir değişiklikle yeniden revize edilerek 2011’de Arap Baharı senaryosu ile âlem-i İslâmı yeni yeni kanlı fitnelerin ve komite istibdatlarının mahkûmu eyledi.

Biz Risale-i Nur talebeleri, global dinsizliğin şu dessas ve pis oyunlarını yarım asra yakındır gazete ve basılı yayınlarla Müslümanlara duyurmağa çalışıyoruz. Maalesef bazen garazlar, bazen hasis menfaatler, bazen kör eden tarafgirlikler, çoğu kez de cehaletler sesimizin ümmetçe duyulmasını engelliyor. Oyun global olunca, özel mahallerin önemi kalmıyor. Avrupa´nın şartlarıyla Arabistan’ın şartları elbette farklı olacaktır. Fakat oyunun senaristleri, yönetmenleri, oyuncuları ve bu tezgâhların hedefleri aynıdır, değişmiyor…

Benzer konuda makaleler:

3 Yorum

  1. evet siz nurcuların nedenli esnek olduğunuzu zulme karşı sadece duyarsızca izlemenizden insanlara din diye öğrettiğiniz bidatkerden ve böyle densizce selefiliği eleştirmenizden sizleri iyi taniyoruz bugün dünyanın ahiretide var unutmayın…

  2. Degerli Kardesim;
    Avrupa dan yüzlerce imam kovuluyor bizimkiler tarafindan. Diyanet Camilerine selefi gencler geliyorlar. Camiye gelen birkac Türkiyeli gencin yarisini selefi yapiyorlar. imamlar korkularindan sadece namaz kildiriyorlar. Danimarkada müslüman gencler ve cocuklar hep manyak yapildilar. Bütün Avrupada da böyle oldugunu zannediyorum.
    Muzaffer Alev Kopenhag http://www.esir.webbyen.dk

  3. Yani Şükrü Ağabey’in de dediği gibi ilimden mahrum ve tahsil zahmetinden azade bu topluluk Kur’anın ayetleri ve bir kısım hadisleri alıp onun zahiri manasıyla tek kısıtlandırıyorlar. Tek taraflı bir bakış açıları var her şeye bid’a demeleri, tarihte birçok İslam alimine sapık ve kafir demeleri nasıl bir cehaletin içinde oldukları aşikardır. ve Nur Hizmetinde bulunan şahsiyetler daima zulmün karşısında olmuştur. Sizin gibi lafla yapmamışlardır. Ellerinde Kur’anın ölçüsüyle hareket etmişlerdir. Ya senin de onları böyle bilip bilmeden o hizmeti idrak etmeden eleştirmen hiç doğru değil UNUTMA bunun bide ahireti var…

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*