Selim fıtratı ve istikameti arayan bir feryat!

Image
Hızlı hayat şartları insanı ve insanlığı bambaşka mecrâlara sürüklüyor. Bu hızlı değişim ve başkalaşımda dengeleri muhafaza etmenin yolu, istikamet, adalet ve sağlıklı olmaktan geçiyor.

Bu denge ve istikameti tam olarak sağlamak ve hayattan zevk ve lezzet almak ise ancak fıtrata uygun, yani yaratılış kanunlarına mutabık hareket etmekle mümkündür. İnsanoğlunun aklı, kâinattaki fıtrat-yaratılış kanunlarını kendi kendine tam olarak kavramayı hiçbir zaman başaramadığı için mutlaka küllî ve şümullü bir akla ihtiyacı vardır. İşte o akıl ise; dinlerdir, şeriatlardır. Yani Allah’ın bizatihî kendi kanunlarıdır. Bu kanunların açıklayıcısı ve rehberleri ise; peygamberlerdir.

İnsanlık bu yoldan çıktığı veya nasiplenmediği an, şahıs bazında da, toplum bazında da bitmez, tükenmez belâ ve musibetlere dûçâr olacaktır. Bunun birçok acı ve unutulmaz örnekleri tarihin kayıtlarında ve şehadetindedir. En büyük ve akıl almaz acı örnekleri de, maalesef içersinde bulunduğumuz zamandadır.

İşte bunu geç fark eden ve yavaş yavaş idrak eden bir faninin canhıraş feryatlarından bir kesit:

“Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor. Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız. Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikâyetçi? Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.

“Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim… İşte bu yüzden içimizde sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz…

“Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Saatlerimizdeki akrep ve yelkovanlardaki gibi sanki yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük. Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.

“Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz, ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor. İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, Internet’le dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte! (…) Milan Kundera ‘Yavaşlık’ adlı kitabında; ‘Yavaşlık hep aldatır, hızlılık ise unutturur’ diyor. Telefon hızlılık meselâ, konuşulanları, söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır.

“Evet, freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok. Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık. Aceleye ne gerek var? Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü, hızlı ya da yavaş… Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda…”

Yukarıdaki satırlar içersinde güzel ders çıkaracak tespitler var.

Türkiye’de ve dünyada öyle bir inançlı kesim var ki, bu sıkıntıların epey uzağında saadetli ve mutlu bir hayat yaşıyor. Elbette ki o kesimin de mevcut hayat şartlarında çok zorlukları, sıkıntıları, katlanması lâzım gelen çileleri var. Ama ellerinde ve gönüllerinde, inanç ve imanla “çileyi” saadete çeviren, Kur’ânî ve imanî reçeteleri de var elhamdülillâh.

İman nimetinin ne kadar büyük bir saadet ve nimet olduğunu bu tür bahtsız gönüllere düşen kor ateşten sonra bir defa daha çok iyi anlıyoruz galiba! Dinî hayatın vazgeçilmezlerinden olan kulluk ve ubudiyetin en yüksek derecede tezahürlerinden olan “dinî bayramlarımızın” fert ve toplum için ne kadar büyük bir mutluluk ve bahtiyarlık olduğunu böylece bir defa daha idrak edebiliyoruz. Bayramlar kardeşlik ve kaynaşmanın ve sıkıntılı hayata nefes aldırmanın da adıdır.

Hızlı hayat akışından iç dünyamıza dönmeyi başarabilmek ve istikametli, imanlı, mutlu ve bahtiyar bir hayat yaşamak ümit ve temennisiyle… Mübarek bayramınızı tebrik eder, ömür boyu mutlu ve saadetli bir hayat yaşamanızı dilerim.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*