Sema denizinde yüzen dünya gemisi

Kuran fen kitabı değildir. Allah’ın kelamıdır. Bu nedenle Kuran Allah’ı tanıtır, O’nun isim ve sıfatlarını bildirir. Her bir suresinde, her bir ayetinde, hatta her bir cümle ve kelimesinde Kainat Yaratıcısını tavsif eder. Kainattan bahsederken hep Yaratıcısı hesabına bahseder. Böylece mahlukat üstündeki Kudret-i İlahinin isimlerinin tecellilerini gösterir.

Kuran’ın hakiki bir tefsiri Risale-i Nur da bir fen kitabı değildir. Allah’ı tanıtan, isim ve sıfatlarını bize tarif ve ispat eden imani bir tefsirdir. Evet, Nurlarda müspet ilimlerin ve fenlerin bazı bilgileri kullanılmış. Ancak tüm bu bilgiler yine Kainat Yaratıcısı hesabına kullanılmıştır, fen ve felsefe adına değil. Bu nedenle fen ve felsefenin elde ettiği bilgilerde hata bile olsa, bu durum, Risalelerde geçen tanım ve izahlara bir zarar vermez. Çünkü fennin ulaştığı mahiyet ne olursa olsun sanat Allah’ın sanatıdır. Mesela eski felsefe dünyanın sabit , güneşimizin dünya çevresinde döndüğünü kabul etmişler. Yeni felsefe ise bunun tam tersini düşünüyor. Yani güneşin sabit dünyanın döndüğünü söylüyor. Her iki durumda da Allah’ın sanatını anlatma açısından bir sıkıntı olmaz. Çünkü ister dünya dönsün, isterse güneş, her iki durum da Kudret-i İlahi ile olmaktadır. İşte Risalelerde bahsedilen fenni bilgiler de bu doğrultudadır. Yani fen ve bilimin elde ettiği değerlerin mahiyetine nazar edilmeyerek, tüm sanat Allah hesabına tanımlanmıştır. Zaten fenni meselelerin bahsedildiği yerlerde ekseriyetle, “fenne göre, kozmoğrafyanın dediğine göre, felsefenin bildirdiğine göre” gibi ifadelerle günümüz fen ve bilimin elde ettiği bazı mühim neticelere atıflar yapılmıştır. Atıf yapılan fenni meselenin bir zaman sonra eksik ve yanlış olduğu ortaya çıksa bile, bu durum, Risalelerde yapılan izahlara bir eksiklik getirmez. Çünkü her bir mesele Allah hesabına izah edilmiştir. Fen ve felsefe ise kainata kainatın zatı hesabına bakarak hem hata etmişler, hem de elde ettikleri teorik bilgiler ile zihinlere büyük bir korku ve dehşet vermişlerdir.

Mesela dünyanın durumu.

Bu gün fen ve felsefe öyle bir dünya bilgisi sunuyor ki, bu bilginin mahiyeti insanı dehşete düşürüyor. Sonsuz bir boşlukta başı boş gezen bir dünya modeli, şayet iman gözlüğü ile bakılmaz ise, gerçekten insanı dehşete düşürür.

Bu duruma Risale-i Nurda şöyle dikkat çekilmiş:

“Sonra küre-i arzın âlemi göründü. O seyahat-i hayaliyemde dine itaat etmeyen felsefenin karanlıklı kavânin-i ilmiyeleri, hayalime dehşetli bir âlem gösterdi. Yetmiş defa top güllesinden daha sür’atli hareketiyle, yirmi beş bin sene mesafeyi bir senede gezip devreden ve her vakit dağılmaya ve parçalanmaya müstaid (kàbil) ve içi zelzeleli, çok ihtiyar ve çok yaşlı küre-i arz içinde ve o dehşetli gemi üstünde kâinatın hadsiz boşluğunda seyahat eden bîçare nev-i insan vaziyeti bana pek vahşetli bir karanlık içinde göründü, başım döndü. Gözüm karardı. Felsefenin gözlüğünü yere vurdum, kırdım.”

İşte en ve felsefenin sözünü dinler iseniz böyle bir dehşete düşersiniz.

Kuran’ın gözü ile bakıldığında ise aynı noktada birden sükunete erersiniz:

“Birden hikmet-i Kur’âniye ve imaniye ile ışıklanmış bir gözle baktım, gördüm ki, Hâlık-ı Arz ve Semâvâtın Kàdir, Alîm, Rab, Allah ve Rabbü’s-Semâvâti ve’l-Ard ve Müsahhirü’ş-Şemsi ve’l-Kamer isimleri, rahmet, azamet, rububiyet burçlarında güneş gibi tulû ettiler. O karanlıklı, vahşetli, dehşetli âlemi öyle ışıklandırdılar ki, o hâlette, benim imanlı gözüme küre-i arz gayet muntazam, musahhar, mükemmel, hoş, emniyetli, herkesin erzakı içinde bir seyahat gemisi ve tenezzüh ve keyif ve ticaret için müheyyâ edilmiş ve zîruhları güneşin etrafında, memleket-i Rabbâniyede gezdirmek ve yaz ve bahar ve güzün mahsulâtını rızık isteyenlere getirmek için bir gemi, bir tayyare, bir şimendifer hükmünde gördüm. Küre-i arzın zerrâtı adedince “Elhamdü lillâhi alâ ni’meti’l-iman” dedim.” 1

İşte bu ifadede dünya ve kainata Allah hesabına bakılıyor. Nurların muhtelif yerlerinde de bahsediliği gibi Dünyamız emniyetli bir sefine, içine her türlü erzak yerleştirilmiş bir gemi, adeta semadaki esir denizinde yüzen bir denizaltı gibi tanımlanmış. Öyle ki, harekatına bazı melekler memur edilmiş ve içinde yine meleklerden hademelerin çalıştığı çok güzel ve emniyetli bir saray olarak tanımlanmış.

Bu noktada dünyanın harekatı nasıl olursa olsun, maddi yapısı ile hangi bilgiye ulaşılırsa ulaşılsın yukarıda ifade edilen tanım doğru ve hakikattir. Çünkü eşyanın mahiyet ve harekatı ne olursa olsun bu eşya Allah’ın mülküdür.

Dünyamızın harekatı ister bu günkü bilimin ifade ettiği gibi olsun, isterse gelecekte farklı bir dönüş şekli ve bilgisi elde edilsin fark etmez. Çünkü dünya nasıl dönüyorsa dönsün Allah’ın emri ile döner ve O’nun kudretine göre hareket eder. İşte Nurlarda bahsedilen fenni meseleler hep bu tarzda ifade edilir ve eşya Kudret-i İlahinin sanatı olarak tarif ve teşhis edilir. Bir çok yerde de fen ve felsefenin bu gün için söylediklerinin oldukça eksik, hatta yanlış olduğunu da ince ve dakik bir lisanla beyan eder. Mesela semavatın bir boşluk değil, esir denilen bir akıcı madde ile dolu olduğunu ve dünyamızla birlikte yıldızların bir balık gibi bu deniz içinde yüzdüklerini ifade etmesi oldukça ilginçtir.

“Allahu â’lemu bimuradihi, caizdir: İşaret olunan mecaz, böyle bir tasavvuru ima eder ki, sefine gibi olan küre, bahr-i muhit-i havâinin içinde tahtelbahir bir gemisi; ve umman gibi fezada direk veya demir gibi dağlarıyla irsâ ve ta’mid ederek havayla iştibak ettiğinden, muvazeneti muhafaza olunmuştur. Demek, dağlar o geminin demir ve direkleri hükmündedirler.” 2

Bu semaların bir kısmı, seyyarat balıklarına denizdir.

Demek ki, dünyamız sema denilen esir denizinde yüzen bir denizaltı gemisi mahiyetindedir. Bu ifadelerin de oldukça sırlı ve gelecekteki bazı keşiflere ışık tutan bir mahiyet arz etmesi de oldukça ilginç gözüküyor.

Dipnotlar:
1- Münazarat, s.82
2- Muhekamat, s.86

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*