Sembol Şahsiyetler

Hasbihal

altKâinatın insanoğlu için yaratıldığını, mayesinde bu olduğunu, onunla kâinattaki düzen ve intizamın devam ettiğini Kelamullahtan öğreniyoruz. İnanıp tasdik ediyoruz.

İnsanlık tarihine müspet manada damga vuran şahsiyetler ise, hiç kuşkusuz; Nebiler, peygamberlerdir. Sonraki, sıralama; seyyidler, şehitler, sahabeler, aktaplar, veliler, Allah dostları şeklinde devam eder. Menfi isim ve olaylar bahsimizin dışındadır.

Bu yazımızda bir kaynaktan aldığımız Amina Assilmi‏’den bahsedeceğiz. Amina Assilmi Amerika’da tanınmış bir sima. Nasıl tanınmış ve önemi nedir Amina Assilmi‏’nin?  Amina uzun boylu, aslen kızıl derili Cherokee kabilesinden, bir kadın. Altmış beş yaşında. İlginç bir hikâyesi var.Olayı şöyle anlatıyor kendisi.

“Her şey bir bilgisayar hatasıyla başladı! Koyu baptist ve kuvvetli bir feministtim üniversiteye başladığım yıllarda. 1975 yılında bir gün okuldan alacağım yeni derslerin internet üzerinden kaydını yapıyordum. Ani bir iş çıktı, Oklahoma’ya gitmek zorunda kaldım. Orada iş uzadı. Ancak iki hafta sonra oturduğum eyalet Texas’a dönebildim. Döner dönmez okulun yolunu tuttum. Sınıfa girdim Bir süre sonra;  seçtiğim bu dersin kayıt yaptırdığım zannettiğim ders olmadığını, yanlışlıkla tiyatro dersine kayıt yaptırdığımı fark ettim. O güne kadar hiç kimsenin önünde konuşma yapmamış, rol için de olsa sahneye çıkmamıştım. Çok çekingen bir yapıya sahiptim. Ders sonrası hocamla konuşup durumumu izah ettim. Beni tiyatroda rol oynamak yerine başka bir alternatif ödevle değerlendirmesini istedim. Hocam teklifimi kabul etti. Benden Ortadoğu kültürünün kıyafetlerini tanıtmamı istedi ve beni Arap öğrencilerin dolu olduğu bir başka sınıfa yolladı.

“İlk anda bu kadar Müslüman Arap öğrenciyi bir arada görünce “Ben kesinlikle bunlarla çalışmam, asla bu sınıfta oturmam!” dedim. Dedim demesine de, iki gün boyunca kocamın “Ne yapacaksın, dönem içinde çok geç kaldın, şimdi bu dersi bırakamazsın, girmeyip dersten de kalamazsın, burslu okuyorsun, zira bu sefer de bursunu keserler, o zaman ne yapıp edip bu dersten geçer not almalısın” demesiyle sonunda derse girmekten başka çaremin olmadığını idrak ettim.”

Sonra şöyle düşünmeye başladım; “Bu yaratanın bir işareti olabilir benim için, bu Arapların hepsini Hristiyanlaştırabilirim! O beni bu sınıfa gönderdi!” Böylece kolları sıvadım, Derse her girdiğimde, her fırsatta arkadaşlarıma Hıristiyanlığı anlatarak onların anlattıklarımdan etkilenmesini beklemeye başladım. Kafalarında oluşan sorulara cevap vermek istedim. Ancak sakin sakin beni dinleyen Müslüman çocukların, Hz. İsa’yı ne kadar sevdiklerini tekrar ettiklerini, ama ona saygısızlık etmeksizin yaptıkları işe devam ettiklerini görüyordum. Bu durum iyice canımı sıkıyordu. Baktım ki böyle olmayacak. “Başka bir yöntem bulmam lazım!” dedim. En iyisi ben onların dinini iyice bir öğreneyim ve onlarla, tabiri caizse kendi sahalarında karşılaşayım, dedim.”

“Olanlar da zaten bundan sonra oldu. Ben Kur’an’ı okudukça değişmeye başlamıştım. Ama bunu ilk önce farkeden ben değil, kocam olmuştu. Gece hayatına düşkün bir çifttik. Bir süre sonra ben bu duruma karşı çıkmaya, içki içmeyi bırakmaya, domuz etini ister istemez yiyemez olmaya başlamıştım. Bundan dolayı kocamla çatışmaya başladık.”

“Kocam bu yeni halimden çok rahatsız olmuştu. Problem iyice açığa çıkmaya başlamıştı. Sonunda baktım ki olamayacak evimi terk ettim. Ancak İslam’la ilgili araştırmama da ara vermedim.”

“Bir gün aniden kapım çalındı! Karşımdakiler civar bölgedeki camiden gelen üç tane Müslüman adamdı! Dediler ki “Sizinle İslam’ı konuşmaya geldik.” Benim buna ihtiyacım yok zira koyu bir Hıristiyanım!” Dedim. “Ama vaktiniz varsa bazı sorularım var, size sormak isterim dininizle ilgili!”

Kabul edip evime girdiler. O günün akşamı; 21 Mayıs 1977’de evimin oturma odasında bu üç Müslümanın şahitliğinde kelime-i şahadet getirdim!”

Hayatım bundan sonra çok daha zorlaşmıştı. Başımı örttüğüm için zaman geçmeden işimden atıldım. Annem, “geçici bir hevestir!” bu diye düşünerek aldırmadıysa da babam eline geçirdiği tüfekle evimin yolunu tutmuş: “Böyle kızım olacağına, hiç olmasın!” diye feryat figan ederken yakınlarım zor tuttular babamı. Kız kardeşim, “aklını oynattı!” düşüncesiyle akıl hastanesine yatırmaya kalkıştı.”

“Asıl imtihanım ise çocuklarımla verdim “On sene göremedim çocuklarımı.”

“Neden”? Çünkü  “Kocamdan boşanınca, mahkeme ben müslüman olduğum için çocuklarımı babalarına verdi.” O zamanlar Amerika şimdiki gibi değildi ki. İyileşmeler çok zaman aldı. O yıllarda korkunç bir önyargı vardı İslam’a karşı! Unutulmaz o günün acısı şöyle oldu: “Hakim, karar vermem için tam yirmi dakika verdi! “Düşün taşın, İslâmdan vazgeçersen çocuklarının velayetini sana vereceğim!” dedi.”

“Benim için hayatımın en ızdıraplı yirmi dakikasıydı, maalesef. O gün oradan iki küçük evladımdan ayrılmak zorunda kaldım. Gözlerimden boşanan yaşlar sel oldu!”

“Bütün bu ızdırapların rahmete dönmesiyse kolay olmuyor tabi!”

“Bir süre sonra bir bir İslam’la şereflenen aile bireylerinden ilki yüz yaşındaki anneannemdi. Daha sonra beni silahıyla öldürmek isteyen babam ve beni akıl hastanesine yatırmak isteyen kız kardeşim, dört yıl kadar sonra da annem ve üvey babam da ümmete katıldılar. Müslüman oluşumdan tam on altı sene sonraysa eski eşim de İslam’ı kabul etti.

Amina bugün şu hatıra ile Özellikle Amerika tarihine mal olmuş bir şahsiyet. Yaşayan hatırası şu: Assilmi, 1999 senesinde Amerikan Posta Servisi tarafından piyasaya sürülen, üzerinde Arapça olarak “Eid Mubarak” yani “Bayramınız Mübarek Olsun” yazılı pulun ortaya çıkmasında önemli rol oynamış bir isim. Bugün de onu seven bir ekibin gayretleri sonucundadır ki Amerikalılar postaneye her gidişlerinde “Bayram Pulu Lütfen!” dediklerinde; bayram olsun olmasın, kullandıkları her zarfa üzerinde kaligrafik yazıyla süslenmiş bu pulu yapıştırabilirler.

Bu olayı anlatan yazar hikâyeyi şöyle bitiriyor: “Geçtiğimiz Cuma günü, ilk karşılaşmamızdan tam da on sene sonra, onunla tanışmamıza vesile olan bir Birleşmiş Milletler toplantısında konuşma yapmak üzere tekrar New York’ta bulunurken bu sefer de ölüm haberini aldım onun. Kaybettiği hiç şüphesiz dünya hayatıydı Amina’nın. Ahiretse asıl ebediyetti. Onu kazandı hiç şüphesiz.”

“Ondan geldik yine O’na döneceğiz.”  Ne mutlu imanlı ahiret yurduna dönülere!

Ecnebi diyarlarında da olsa bu tür hidayet hikâyelerinin sıklıkla vaki olduğuna şahit oluyoruz. Böle irade, böyle sabır, böyle inanç ve Hak’ka teslim olanların bereketlenerek devam etmesi dilek ve temennisiyle.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*