Sessiz ve Derinden

Acz, fakr, şefkat ve tefekkür mesleğinin sosyal hayata yansıyan şefkat boyutu, insanlığı kucaklayan, her unsuru derinden şekillendiren, ancak kendi şekillenmişliği ile varlığı rencide etmeyen hava ve su misali şeffaf insanları ve toplulukları hedefliyor. Bu anlamda hakiki insaniyet olan İslamiyet’in şekillenmesi için bedenin dörtte üçünü teşkil eden, ancak varlığını hissettirmeyen su misali, sosyal yapıları ve toplumları derinden etkileyecek şefkat mesleği insanlığın geleceği açısından çok büyük önem arz ediyor. Bu hem tekleştirici, hem de bütünleştirici bir yaklaşım ve bakış tarzı olacak.

 

Varlığın işleyiş şekline, eşya içinde farklılıkların ortaya çıkışına baktığımızda kaynağın hep teklik olduğunu gözlüyoruz. Şu an herkesin kabul ettiği kainatın ortaya çıkış teorisi olan Big Bang, yani Büyük Patlama varlık aleminde ortaya çıkmış her çeşit maddi unsurun tek atomdan veya bir teklik noktasından çıktığını ortaya koyuyor. Bu durum yeryüzündeki her türün kendi içindeki çeşitliliğinde de geçerli olmalı. Mesela, bütün canlı varlıkların, hayvan türlerinin ve yeryüzündeki bütün insanların ortak bir kaynağı olmalı. Yani varlığın işleyişinde vahdetten kesrete ya da teklikten çeşitliliğe ve farklılığa doğru gidiş var. İnsan bedenine bakıldığında da tek hücrenin önce çoğalması sonra farklılaşması ile işleyen bir sürecin sonunda yaratıldığını gözlüyoruz. Teklikten başlayarak çeşitliliklere ve farklılıklara doğru işleyen süreç, eşyanın fıtri süreci olarak karşımıza çıkıyor. Farklı unsurlar bir bütünün parçaları olarak kaldıkları ve birbirlerini “öteki” olarak algılamadıkları ve bir beden bütünlüğünde organize oldukları sürece, farklılıklar hayata, eşyanın işleyişine bir zenginlik katıyor ve hayatı renklendiriyorlar.

Her şeyin aslına rücu edeceği, yani işleyişin belli bir noktadan sonra başlangıçtaki orijinal haline döneceği gerçeğinden hareketle, farklılıkların buluşmasının varlık aleminde kaçınılmaz ve önünde durulmaz bir işleyiş olduğunu söyleyebiliriz. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de varlık aleminin en vazgeçilmez hakikati olan ölüm olmalı. Her canlı, ölümü ile tek hücrenin vahdetinden bedenin kesretine ve oradan acbüzzenep misali tekliklere tekrar dönüşün örneklerini ortaya koyuyor diyebiliriz. Her işleyişte bu asla ve öze dönüş içinde farlılıklarını ortadan kaldırış da birlikte gözleniyor. Yani farklılıkların buluşması en az çekim kanunu kadar alemin fıtri bir kuralı. Bunun karşısında durmak, bu işleyişe engel olmaya çalışmak fıtri şeriat kurallarına, eşyanın işleyiş sistemine karşı çıkmakla eş anlamlı olduğundan bir tür kadere itiraz anlamı içeriyor. Bu yüzden tokadı da şiddetli oluyor.

İnsanlık alemine bakıldığında da nübüvvet silsilesinin rolünün genel olarak birleştirmek, bütünleştirmek ya da farklılıkları aynı bünye içinde, yani teklik anlamı ifade edecek şekilde bir araya getirmek olduğunu görüyoruz. Bu yolun tevhid yolu olması, bir yönü ile de bu tekleştirici ya da birleştirici rolü ifade ediyor olmalı. Felsefe silsilesinin genel işlevi ise farklılaştırmak, ayrıştırmak, başkalaştırmak ve ötekileştirmek şeklinde gözleniyor. Kainatın ve dünyanın geçmişi ile ilgili eldeki verilere bakıldığında farklılaşma ve başkalaşma ile birlikte bütünleşme, saflaşma ve tekleşme süreçleri iç içe yaşanıyor. Tarih boyunca yaşanan büyük tufanlar ve felaketlerin arka planında da böyle bir maksadın pek çok ip uçları gözleniyor. Mesela, Hz. Nuh zamanında yaşanan tufan en büyük tasaffi ve asla dönüş hallerinden biri olmalı. Yani farklılıkları buluşturmaya, kesretten vahdete, ayrışmışlıktan bütünleşmeye doğru yönelmiş bir operasyon anlamı taşıyor.

Yaşadığımız günlerde yeryüzünde modern dünyanın insanlarının maddenin benliğin ve nefislerin esaretinden kurtularak asıllarına ve özlerine dönüş süreci içerisinde olduklarını gözlüyoruz. Ruhlarda özü bulma, kendini anlama ve varlığa bir tanım getirme süreci gittikçe hızlanan bir şekilde yaşanıyor. Materyalizmin ve nefsi arzuların insanlığı derinden yaralaması sefahetin kalplerde ve ruhlarda açtıkları yaralar mana boyutunda belki Hz. Nuh’un kavminin yaşadığı tufandan çok daha korkunç! İşte böyle bir tufan içerisinde Kur’an’ı ve onun getirdiklerini insanlığa ulaştırmaya çalışanların içinde yer aldığı İslam gemisi içerisinde Risale-i Nur hizmeti önemli bir konumda, kolay binilebilir bir yerde ve geniş bir kamara özelliği arz ediyor. Felsefenin ve tabiatın bataklığı ve dalgaları içerisinde çırpınan insanların bir an evvel ellerinden tutulup gemiye çekilmesi ve aynen Hz. Nuh’un kavmi gibi kurtuluşa çağrılması bu zamanın en önemli vazifesi olmalı. Hemcinsleri dalgalar içerisinde hayatta kalma mücadelesi verirken, gemi içerisinde rahatına bakıp yan gelip yatabilmek hiç bir mü’minin harcı olamaz. En azından insanlık özelliği buna müsaade etmemeli. Bu aynı zamanda bir bütünleşme ve insanlık alemindeki farklılıkları buluşturma süreci.

Bizler en azından canını gemiye atabilmiş insanlar konumunda olmakla kendimizi çok şanslı addetmeli, tüm ruhumuzla bu hale şükretmeliyiz. Bu şükrün edası olarak da aynen depremde enkazdan kurtulmuş ve içerde kalanları da çıkarmak isteyenlerin diğerkamlığıyla ve bir yangın içerisinde evladı yanan annenin telaşıyla davamızı bütün insanlara, her ferde ulaştırabilmek için gayret etmeliyiz. Bu gayretlerimiz sonucunda insanlık tabiat, felsefe ve materyalizm tufanından kurtulup aynen Hz. Nuh’un kavmi gibi saflaşmış ve günahlardan arınmış tertemiz şekilde yeniden doğacaktır inşallah! Üstelik tevhid bayrağının ve nübüvvet zincirinin maddi alemde son, manevi alemde ise ilk halkası olan Hz. Muhammed’in (asm) farkı insanların ruhlarına ve özlerine hitap etmekle dalalette olanların yok olmasıyla değil, onların da hidayete ermesi ile ikili bir kazanç yaşanmaktadır. Hem dalalette olanların sayısı azalmakta, hem de hidayet gemisine binenlerin sayısı artmaktadır. Bu hal insanlık ve nevimiz açısından büyük bir kazanç olarak kabul edilmelidir.

Asrımızda tevhid bayrağını dalgalandıran ve nübüvvet silsilesini temsil eden en önemli unsurlardan olan Risale-i Nur ve Bediüzzaman’ın, onun Kur’an ve risalete eriştirecek yolunu takip edenlerin en önemli misyonlarından biri farklılıkları buluşturmak ve ayrılmışlıkları bedenleştirmek olmalı. Bu günlerde bu vazifenin ortaya çıkış emarelerinin belirginleşmesi insanlığın geleceği açısından önemli gelişmelerle yüz yüze olduğumuzu ifade ediyor. Bu zamana kadar farklılaşma, ayrışma şeklinde işleyen süreç, bundan sonra bütünleşme, buluşma, bedenleşme şeklinde işleyeceğe benziyor. Bu süreçte, herkese kapısı açık ve rencide etmeden etkileyen, derinlere nüfuz eden Risale-i Nur tarzı, geleceğin iletişim ve etkileşim metodlarının da ana çerçevesini çizecektir. Bu yapı katılaşmış bir kişilik ve sınırlandırılmış bir alan şeklinde ortaya çıkmadığı için çatışan medeniyetlerin, ekonomik ve siyasi güçlerin kontrol ve engelleme alanlarının da dışında kalacaktır. Fıtri bir süreçtir. Genişlen emrini alan su misali etrafında örülen çelik zırhlar etkisini ve fıtri vazifesini engelleyemeyecektir. Zaten eşyanın derununa nüfuz eden şeffaf yapıları teşahhusat içindeki katı yapılar engelleyemez. Nurun maddi yansıması olan nötrinolar her an maddi dünyanın ve bedenlerimizin içinden akıp gitmekte ve belki de şu an farkında olmadığımız pek çok etkiler oluşturmaktalar. Derinlerde, rahatsız etmeyen, ancak köklü ve kalıcı değişiklikler yaşanmaktadır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*