Sevdiğin kimseyi ölçülü sev

“İnsan, mahiyet-i câmiiyeti itibariyle mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadardır. Hem insanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet dercedilmiştir. Onun için insan da umum mevcudata karşı bir muhabbet besliyor”1 buyuruyor Bediüzzaman Hazretleri.

İşte bu nedenle ister istemez seviyoruz akrabalarımızı, milletimizi, canlı ve cansız tüm mahlûkatı ve tabii ki nefsimizi. Kimi zaman acı verse de sonu elemli olsa da sevmekten vazgeçirtemiyoruz şu kalbimizi.

Peki, hiç düşündük mü bu kadar güzel bir duygu neden bazen insana elem veriyor? Hâlbuki Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de def’alarca “Hiç düşünmezler mi?” diye ikaz etmektedir bizleri. Ama hâlâ bilmeyiz neden yaşarız bu hâleti. Zira akıl muhâkemeyi kaybeder, kalp olur nefsin esiri. Bundan kurtulmak için dinlemeliyiz Allah’ın Habibi’ni (asm). O, öyle bir Habib ki sadece O (asm) mazhar olmuştur, “Levlâke levlâke lemâ halaktü’l-eflâk”2 Kelâm-ı Ezelîsine. Yani Allah’ın O’na olan muhabbeti ile var oldu şu kâinat eseri. Bundan dolayı “Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücûdudur. Hem şu kâinatın rabıtasıdır. Hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır”3 diyor Asrın Müceddidi. Öyle ise mutlaka dinlemeliyiz O muhterem Zâtı (asm): “Sevdiğin kimseyi ölçülü sev. Yoksa bir gün gelir, o insan gözünde sevimsizleşir de önceki aşırı muhabbetinden dolayı elemin iyice ziyadeleşir. Kızdığın kimseye karşı da ölçülü ol ve nefret hissinin önünü kes. Aksi halde, gün döner de o şahıs dostun oluverirse, evvelki öfkeli tavırlarının mahcubiyeti seni çok üzer.”4

Ne kadar güzel demiş kalplerin sevgilisi (asm) değil mi? Ama yine de sevdiğimiz zaman bilmiyoruz kimi, nasıl, ne ölçüde seveceğimizi. Kimi için geçici bir sevgiden ibaretken kimi için ise sevginin neticesi olur Hayat-ı Ebedî. Çünkü Mü’min sevdiği zaman Allah nâmına sever ki o sevginin olur değer ve kıymeti. Bu vesîleyle olmaz bu dünya için geçici ve elemli, ahirette olur dâimi ve bâkî. Aynı zamanda bilir asıl sevgi, Allah’a olan sevgidir ki fâni mahbûblar olamaz alâka-i kalbî. Bu yüzden Samed âyinesi olan bâtın-ı kalbe koymaz mâsivanın muhabbetini.

Gelin dinleyelim ne diyor Asrın Müceddidi: “Sevdiğin şey, ya seni tanımaz, Allah’a ısmarladık demeyip gider. -Gençliğin ve malın gibi.- Ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecazî aşklarda yüzde doksan dokuzu, mâşukundan şikâyet eder. Çünkü Samed âyinesi olan bâtın-ı kalp ile sanem-misal dünyevî mahbûplara perestiş etmek, o mahbûpların nazarında sakildir ve istiskal eder, reddeder. Zira fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar.”5 Madem hakikat böyledir, biz de sevgimizin tamamını lâyık olmayana sarf etmeyeceğiz ki sonu olmasın elemli. Fâni mahbûbata gereğinden fazla değer verip haddi aşmayacağız ki kalbimiz olmasın viran yeri. Hem de meşrû olmayan bir sevgiyle kalbimize azap çektirip musibete giriftar etmemeliyiz kalbimizi. Zira “yerinde sarf olunmayan bir muhabbet-i gayr-ı meşruânın cezası, merhametsiz bir musibettir”6 ki, Allah muhafaza bizlere kaybettirebilir ahireti.

Elhâsıl: Allah, kalbimize sonsuz sevebilme kabiliyetini kendisini sonsuz sevelim diye vermiş, mâsivayı sevelim diye değil. Çünkü “Mâsiva fânidir. Fâni olan elbette bâki bir muhabbete ve ezelî ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alâkasına medâr olamaz.”7 Biz de, kalbin alâkasına medâr olmayan mâsivayı yani Allah’ın dışında tüm sevdiklerimizi ölçülü seveceğiz ve Samed âyinesi olan bâtın-ı kalbe koymayacağız inşallah.

Said Yüksekdağ

Dipnotlar:
1) Lem’alar, Said Nursi; S. 32, Yeni Asya Neşriyat, Nisan, 2013
2) Hadîs-i kudsî: Aclûni, Keşfü’l-Hafa, 2:164; Ali el-Kari, Şerhü’ş-Şifa, 1:16.
3) Sözler, Said Nursi; S. 574, Yeni Asya Neşriyat, Mart, 2013
4) Tirmizi, Birr, 59
5) Sözler, Said Nursi; S. 575, Yeni Asya Neşriyat, Mart, 2013
6) A.g.e. s. 578
7) Lem’alar, Said Nursi; S. 33, Yeni Asya Neşriyat, Nisan, 2013

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*