‘Sevilen’ güfteci

Adı “Mustafa”ydı. Soyadı ise, huyunu, mizacını ve san’atkârlık ruhunu olduğu gibi yansıtan bir ifadeyle “Sevilen” bir şahsiyet idi.

Türkiye’de daha çok “güfte yazarı” olarak bilinen Mustafa Sevilen, geçtiğimiz hafta sonu 91 yaşında Çanakkale’nin bir köyünde vefat etti.

 

Aynı zamanda “son şahitler”den olan Mustafa Sevilen’e Cenâb–ı Hak’tan rahmet ve mağfiret diliyoruz. Evlâtlarına ve yakınlarına da taziyetlerimizi sunuyoruz.

Kendisiyle bundan yıllar önce tanışmıştık. 1980’li yılların başlarında Yeni Asya’nın Cağaloğlu’ndaki merkez binasına gelmişlerdi.

Onu kitap servisinde ağırlamış, uzun sohbetlerde bulunmuş, Üstad Bediüzzaman’la ilgili hatıralarını pür merak ve iştiyakla dinlemiştik.

Kendisi de şevk ve heyecanla anlatıyordu, 1953 senesinde Emirdağ’da görüp yaşadıklarını.

İşte, bize anlattıklarının bir özeti:

“Biz o tarihte askerî görev icabı Eskişehir’deydik. Komşularımızdan biri Emirdağlıydı. Aramız çok iyiydi. Kardeş gibiydik. Bir gün bize Emirdağ’da bir düğünleri olduğunu söyledi. Bir otobüs dolusu ‘düğün alayı’ ile yola çıktık.

“Otobüste, koyu Halk Partili kimseler de vardı. Bir ara baktım, sözü Bediüzzaman Hazretlerine getirip o muhterem zâtı da tenkide başladılar, hatta çok galiz ifadelerde onu karalamaya çalıştılar.

“Bir noktadan sonra dayanamadım ve konuya müdahil oldum. Dedim ki: Beyler! Siz Bediüzzaman’ı sevmeyebilirsiniz. Ona düşman da olabilirsiniz. Fakat, ona bu şekilde hakaret etmeye hakkınız yok. Bu yaptığınız çok ayıp. Bırakın Müslümanlığa, insanlığa sığmaz. Lütfen hakaret etmeden konuşun…’

“Neyse, Emirdağ’a vardık. Düğün merasimi yapıldı, kalabalık dağıldı. Bu arada belediye başkanı ile ilçe jandarma komutanı kasabanın içinde misafirleri gezdirmek istediler. Birlikte çıktık, çarşıyı dolaşıyoruz.

“Bir ara belediye reisi, çarşı ortasında meydana nazır bir evin kapısı önünde durdu ve ‘Burada muhterem bir zât kalıyor. Gelmişken, onu da ziyaret edin, hayır duâsını alıp öyle gidin’ dedi.

“Evin kapısının önünde bir genç duruyordu. Reis efendi, ona şunları söyledi: ‘Eskişehir’den gelen kıymetli misafirlerimiz var. Müsaadeleri varsa, Üstad’ı ziyaret etmek istiyorlar.’

“İsim listesini bir kâğıda yazan genç, içeri girdi, bir müddet sonra çıka geldi ve yarı üzgün bir şekilde şunu söyledi: ‘Üstadımızın hepinize selâmı var. Sizlere duâ ediyor, duâlarınızı bekliyor. Aynen ziyaret etmiş gibi kabul ediyor. Ancak, hâli müsaade etmediği için kalabalıklarla görüşemiyor, ziyaretçi kabul etmiyor.’

“Fakat, ne hikmetse, o genç biraz sonra elindeki ziyaretçi listesine baktı ve ‘Mustafa Sevilen Bey kimdir?’ diye sordu. Bir anda çarpılmış gibi etkilendik ve hemen kendimi toparlayıp ‘Benim’ dedim. Genç, ‘Üstadımız sizi istiyor, sadece sizinle görüşebileceğini söylüyor’ dedi.

“Yanımda henüz dört yaşında olan oğlum Fecrialem vardı. Elinden tutup Üstad’ın huzuruna çıktık.

“Gördüğümüz kadarıyla basit bir odada yaşıyordu. Mütevazı bir karyolanın üzerinde oturuyordu. Başında bir agel/sarık vardı. Kenarda ise, bir masa, masanın üzerinde bazı kitaplar ve Kur’ân–ı Kerim bulunuyordu. Ayrıca, duvarda asılı iki adet saat vardı. Bunlardan biri eskiyi (alaturka), diğeri ise yeniyi (alafranga) gösteriyordu.

“Üstad’ın o zayıf, nahif, mübarek ellerinden öperek yerdeki mindere oturduk. Yaklaşık üç saatten fazla yanında bulunduk, sohbetini dinledik.

“O konuşurken, gözlerinden adeta zekâ okları fışkırıyordu. Aman Allah’ım, o gözler, o gözler, o projektör gibi gözler. Rahatça dönüp ona bakamazdınız.

“Konuşması esnasında, bir ara Halkçılar’dan şikâyet etti. Bunlar benden ne istiyorlar, niçin düşmanlık besliyorlar, niçin korkuyorlar diye serzenişte bulundu. Sanki otobüste bizim yanımızda imiş gibi söylenenlere tek tek cevaplar verdi.

“Bir ara, kendisine gençliğinde kelepçeleri nasıl çözdüğünü sordum. Şu cevabı verdi: ‘Kardeşim, ben Kur’ân’ı kendime rehber etmiş, Allah’a teveccüh etmiş biriyim. Evet öyle bir hadise başımdan geçti. Kıbleye yönelip duâ ettim. Kelepçeler çözüldü. Bu arada jandarmalar korkmaya başladı. Ben onları teselli ve tezkiye ettim.’

“Ayrılırken, oğluma şöyle bir baktı ve ‘Bu çocuk ileride büyük bir adam olacak. Ben ona duâ edeceğim. Fakat sen ona dinini öğret’ diye buyurdu. Elini öpüp ayrıldık.

“Yıllar sonra, oğlum tıp fakültesini kazandı, başarıyla bitirdi ve dünya çapında yapılan bir imtihanda birinci seçildi…”

* * *

Bugüne kadar Üstad Bediüzzaman’ı gören, onunla ilgili hatıralarını anlatan pekçok kişiyle karşılaştım.

Ancak, Mustafa Sevilen derecesine, hatıralarını coşku ve heyecanla anlatan kimseyi henüz görmüş, yahut dinlemiş değilim.

Kendisi, sanki o anı yeniden yaşıyormuşcasına anlatıyor; görüp dinledikleri ile ilgili takdir ve hayranlığını adeta bütün zerratıyla yansıtıyordu.

Sevilen şarkıların söz yazarı

Başta da ifade ettiğimiz gibi, Mustafa Sevilen daha ziyade güfteci, yani “şarkı sözü yazarı” yönüyle biliniyor.

Başta Yıldırım Gürses olmak üzere, Zeki Müren, Emel Sayın, Muazzez Abacı ve Ahmet Özhan gibi san’at müziğinin tanınmış şahsiyetleri, onun birçok (yüzden fazla) güftesini besteleyip seslendirdi.

İşte o unutulmaz şarkılardan birkaçı:

* Affetmem asla seni

* Mevsimler yas tutup çöller ağlasın

* Gurbette sevgilin hasta dediler

* Eller Eller

* Yüce dağdan esen yelden

* Yine efkârlıyım dilim dönmüyor

* * *

Merhum Mustafa Sevilen’e tekrar rahmet ve mağfiret dileğiyle, yazımızı onun Bediüzzaman Hazretleri için yazmış olduğu şiirle noktalayalım.

Seyf–i mücellâyı takıp beline

Sürdün küheylânı Moskof eline

Serdin seccadeyi imân seline

Karanlık kalplerin nurusun hocam

Cephede kahraman, ilimde umman

Selâm eder sana mekânla zaman

Öperken alnımdan o yüce sultan

Karanlık kalplerin nurusun hocam

Düşmanlar râm olur senin karşında

Bir başka güneş var senin arşında

Nur–u İlâhî ki, parlar başında

Karanlık kalblerin nurusun hocam

Mustafa Sevilen (30 Mayıs 1980, Fenerbahçe)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*