Şeytan, siyaset, sigara!

Şeytan, siyaset, sigara. Üçü bir arada. Kimisine göre muhteşem üçlü. Kimisine göre muzır üçlü. Bakış açısına göre değişiyor.
İlâhî emre şeytanın itaat etmemesi, hiçliğiyle, mutlak güçlüye meydan okuması yetmiyormuş gibi, enaniyette kesafetle mübareze moduna geçmesi. Şeytanın insanları kastederek, ihlâslıları hariç tutup, “Onların hepsini azdıracağım”1 sözüyle mutlak güçe hücum etmesi, “Battı balık yan gider” dedirten rolü üstlenmesi, benliğin, enaniyetin, mübarezenin zirvesini temsil eden örnek olması.

İşte bu noktada insana düşen vazife, “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığın”2 emrine uymaktır. Başka âyetlerde de yapılması gereken bu hareket pekiştirilmektedir:

“Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”3

Siyaset, şeytan ve melek…

Siyaset yaparken şeytanın oyuncağı oluvermek, “şın” harfinin sanki ikinci noktasını tamamlamak gibi. İnsanın azgınlığa doğru yelken açması. Yöneticilik dahil bütün dünyevî imkânları teklif olarak sunanlara Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) “Güneşi sağ elime ayı da sol elime verseler ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem.” şeklindeki cevabını günümüz insanlarının verememesi. Bediüzzaman’a da teklif edilen, ama onun da kabul etmediği; doğu umumî vaizliğini, üç yüz altın maaşı, köşkü, milletvekilliğini… İnsanların elinin tersiyle geri çevirememesi. İnsanın “Battı balık yan gider”i tercih edenlere kürek olması ya da onların istekleri doğrultusunda kürek çekmesi. Toplumun üzerine çöken menhus ruhun, kara bulutların, İslâm âleminin üzerine kâbus gibi çökenlerin destekçisi olması, insanlığın sosyal hayatını toz duman etmesi.

Bediüzzaman, konu ile ilgili dikkat çekici bir olayı şöyle anlatır:

“Bir zaman, bu garazkârâne tarafgirlik neticesi olarak gördüm ki, mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhalif bir âlim-i sâlihi, tekfir derecesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münâfığı, hürmetkârâne medhetti. İşte, siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm, ‘Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.’ dedim.”

Bu olayı anlatan Bediüzzaman, “O zamandan beri hayat-ı siyasiyeden çekildim” cümlesiyle İlahî emir doğrultusunda ne yapılması gerektiğini söyler ve hayatındaki uygulamasıyla örnek teşkil eder.

Şeytan, siyaset, sigara!

Sigaraya gelince. Duman altı olmak ya da duman attırmak. Sigara içmenin keyif verici bir şey olduğu zannediliyor. En azından sigara içenler öyle olduğunu sanıyor. Sigaraya harcanan paraları hesap edince durum biraz değişiyor. Günlük ailenin nafakasını duman etmek. Onca yılda elde edilen bir evi, bir daireyi, bir binayı dumanla havaya savurmak. Bunları yaparken, günahların kalbi kararttığı gibi akciğerlerini karartmak. Hücreleri duman altında bırakmak. Emanet edilen organlarını duman etmek.

Şeytan, siyaset ve sigara üçlüsü, dünyayı, insanlığı ve insanı duman ediyor, mahvediyor, perişan ediyor. Bu üçlü dünyamıza, insanlara ve bedenimize acımasızca sivri dişlerini geçiriyor.

Son asrın en büyük âlimi Bediüzzaman Said Nursî’nin eski Said ile ilgili bir ânını değerlendiren başka bir cümlesini hatırlıyorum. Hayal âleminden, gerçek dünyaya böyle geçilebileceğini ihtar eder gibi:

“Eski Said, sigara ile beraber gazeteleri ve siyaseti ve sohbet-i dünyeviye-i siyasiyeyi terk etti.”4

Bu sözün, bu asırdaki dünyalılara, insanlara ve özellikle Müslümanlara yol gösterici büyük bir söz, önemli bir içtihat ve uygulama olduğu dikkat çekiyor.

Bu İlâhî emir ve içtihadî prensipler ihlâsla uygulandığı zaman, şeytan ve şeytanî insanlar, şeytanın zalim taraftarları, satranç tahtası üzerinin gittikçe boşaldığını görecekler ve nihayetinde satranç tahtasında kullanacak piyon bulamayacaklardır.

Sadettin Önal

Dipnotlar:
1- Hicr Sûresi, âyet 39.
2- Nahl Sûresi, âyet 98.
3- Araf Sûresi, âyet 200, Fussılet Sûresi, âyet 36.
4- Mektubat, Yeni Asya Mayıs 2005, s. 451.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*