Seyyid Şerif Cürcani (1340-1413)

Risale-i Nur’da allame olarak vasıflandırılan Cürcani, Şubat 1340 tarihinde Cürcan yakınlarındaki Takü’de dünyaya geldi. Künyesi; Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Ali es-Seyyid eş-Şerif el-Cürcani el-Hanefi şeklindedir. Peygamber Efendimizin (sav) soyundan gelen Dai Muhammed b. Zeyd’in torunlarından olduğu için kendisine, seyyid şerif unvanı verilmiştir.

İlk öğrenimini memleketinde yaptı. Daha sonra Kutbuddin er-Razi et-Tahtani’den ders almak maksadıyla Herat’a gitti. Bir süre sonra, Hocasının ders veremeyecek kadar yaşlanması ve kendisine tavsiyesi üzerine, Mısır’da bulunan mantık alimi Mübarek Şahın yanına gitti. Mısır’a gitmek üzere yola çıktıktan sonra, Cemaleddin Aksarayi ile görüşmek üzere Aksaray’a vardığında, hocanın vefat ettiğini öğrendi. Cemaleddin’in talebelerinden olan Molla Fenari ile birlikte Mısır’a gitti. Mısır’da bulunduğu yıllarda Mübarek Şahtan akli, Ekmeleddin el-Baberti’den nakli ilimler konusunda dersler aldı. Eğitimini tamamladıktan sonra Bursa üzerinden memleketine döndü.

Şiraz’da bulunan Darüşşifa Medresesi müderrisliğine atandı. On yıl boyunca sürdürdüğü bu vazifesinin yanında eserler yazmaya başladı. Yaptığı ilmi çalışmalar neticesinde İran’da büyük bir şöhrete kavuştu. Şiraz Timur tarafından ele geçirilince, istemediği halde Semerkand’a götürüldü (1387). On sekiz yıl boyunca burada baş müderrislik yaptı. Bu arada eser yazmaya devam etti. Semerkand’da bulunduğu sıralarda Maveraünnehir alimleri ve özellikle Sadeddin-i Taftazani ile ilmi münazaralarda bulundu. Bu münazaralarda ilme olan vukufiyeti, Timur başta olmak üzere bir çok kişinin dikkatini çekti.

Taftazani, Yezid ve Velid hakkında lanetlenmelerine, dalalete düştüklerine hükmedilmesine cevaz vermiştir. Ancak, bu konuda ve genel anlamda Cürcani, daha dikkatli ve temkinlidir. Kesin delil olmadığı sürece dalaletle itham etmeye taraftar değildir. Ona göre, söz konusu şahıslar zalim, gaddar ve günahkardırlar. Fakat, ölüm anında imansız gidip gitmedikleri konusu meçhuldur. İmansız gittiklerine dair kesin bir delil bulunmadığı için de bu şekilde itham edilmelerini tasvip etmez. Diğer yandan bu kişilerin hatalarını anlayıp tövbe etmiş olma ihtimalleri de mevcuttur. İşte bu sebeplerden dolayı illa lanet edilecekse veya dalaletten söz edilecekse, tek tek şahıs veya isim olarak değil de, genel manada, “Allah’ın laneti münafıklar ve zalimler üzerine olsun” denilmesini daha uygun görmektedir. (Emirdağ Lahikası s. 180)

Müslümanlar arasındaki ihtilaflardan istifadeyi daima fırsat bilen zındıka ehlinin eline fırsat vermemek için de olsa, dahilde yapılacak itham ve yakıştırmalarda büyük hassasiyetin gösterilmesi icap etmektedir. İslam dünyasında vuku bulmuş ve genellikle içtihat farkından kaynaklanan ihtilafları gündeme getirmek, kimseye fayda sağlamaz. Bu yüzden İslam alimleri, dahildeki ihtilafların kurcalanmasından titizlikle kaçındıkları gibi, yapılmaması konusunda da ciddi ikazlarda bulunmuşlardır. Şer’i hükümlerde, lanetleme veya dalaletle itham etme konusunda bir tavsiye olmadığı gibi, yapılmaması konusunda ciddi tehditler mevcuttur. Lanet okuyan kimseye, yerini bulsa dahi herhangi bir sevap olmadığı gibi, günaha girme tehlikesi ise çok yüksektir.

Timur’un ölümünden sonra (1405) Semerkand’dan ayrılarak Şiraz’a geri döndü. Vefatına kadar burada kalarak ilimle uğraşmaya devam etti. 1413 Temmuzunda Şiraz’da Hakk’ın rahmetine kavuştu. Bu şehirde bulunan Atik Camii civarındaki Vakib Mezarlığı’na defnedildi.

Yaşadığı asra damgasını vuran Şerif Cürcani, başta kelam olmak üzere, Arap dili ve edebiyatı, felsefe, mantık, astronomi, matematik, mezhepler tarihi, fıkıh, hadis, tefsir, tasavvuf gibi bir çok ilmi alanda eserler vermiş bulunduğundan “allame” olarak kabul edildi ve bu şekilde anıldı. Üstün meziyetleri konusunda kaynaklar hemfikirdir. Eserleri asırlar boyunda medreselerde ders kitabı olarak okutulduğu gibi temel başvuru kitabı haline geldi. Haklı olarak kendisine duyulan büyük güvenden dolayı İslam dünyasında otorite olarak kabul edildi. Anadolu, İran, Türkistan ve Hindistan’da silsile halinde talebeleri yetişti. Hatta bir ekol haline gelerek, “Cürcani ekolü” diye bir ekol oluştu.

Cürcani’ye göre, insan zihni bir ayna gibidir. Bir bilginin doğruluğu objesine uygunluğu ile anlaşılır. Bilgiler kendilerini zorla empoze etmezler. İnsanlar onları düşünerek ve akıl yürüterek elde ederler. Yaşadığımız dünyada ilim sahiplerine alim denildiğine göre alim olan Allah’ta ilim ve diğer mana sıfatlarının da bulunduğunu kabul etmesi gerekir. Ona göre, Cenab-ı Hakk’ın ahirette görülmesi keyfiyetsiz olarak gerçekleşecektir.

Cürcani’ye göre bazı peygamberlerin çocuklukları sırasında görülen olağanüstü durumlar mucize değil keramettir. Bunları, kerametlerin hak olduğuna delil olarak gösterir. Mucizeler peygamberlik iddiasında bulundukları sırada verilir. Daha çocukken hiçbir peygamber peygamberlik iddiasında bulunmadığına göre, bunları keramet olarak telakki etmek gerekir.

İman tasdiktir ve kalbe ait bir fiildir. İman ile İslam’ın aynı anlama geldiğini söyler. Buna delil olarak da; Kur’an-ı Kerim’deki “müslim” tabirinin “mümin” anlamında kullanılmasını gösterir. Kıble ehli olup büyük günah işleyenlerin tekfir edilemeyeceğini savunur. Ancak, Allah’a eş koşanları, Peygamber Efendimizin (asm) peygamberliğini inkar edenleri, dinin haram saydığını helal kılanları, dini yükümlülükleri ortadan kaldıranları hariç tutar.

Eserlerinin büyük ekseriyeti şerh (izah etme) ve haşiye (metin altına düşülen açıklayıcı yazı) şeklinde olmasına rağmen, alimler tarafından asıl metinler gibi ve bazen de daha önemli olarak kabul edildi. Ünlü matematikçi Kadızade-i Rumi, Fethullah eş-Şirvani, Fahreddin-i Acemi gibi tanınan talebeler yetiştirdi.

Eserleri

1-Şerhü’l-Mevakıf; en meşhur şerhidir. Adudüddin el-İci’nin “el-Mevakıf” adlı eserine yazdığı şerhtir. Kelam ile ilgilidir.
2-Risale fi beyanü’l-firkatü’n-naciye; mezheplerle ilgi yazdığı eseridir. Kelam ile ilgilidir. Kelam ilmine dair diğer eserleri; Şerhü’l-Akaidi’l-Adudiyye, Şerh-i Esmaü’l-Hüsna, Haşiyetü’t-Tecrid.
3-Risale fi’l-mantık; Farsça yazdığı bu eseri oğlu Nureddin tarafından Arapça’ya çevrilmiştir.
4-Haşiye ala Şerh-i Hikmeti’l-ayn; Ali b. Ömer El-Katibi tarafından kaleme alınan ve Muhammed b. Mübarek Şah tarafından yapılan şerhin haşiyesidir.
5-Şerhü’l-Mülahhas fi’l-hey’e; Astronomi ile ilgili olarak Çağmini tarafından kaleme alınan esere yapılan şerhtir.
6-Et-Ta’rifat; Defalarca baskısı yapılan Arap Dili ve Edebiyatı’na dair terimler sözlüğüdür.
7-Şerhü’l-İzzi; Zencani tarafından yazılan esere yapılan şerh.
8-Şerhü’l-Kafiye; İbnü’l-Hacib tarafından kaleme alınan, “el-Kafiye” adlı esere yapılan Farsça şerh.
9-Haşiye ala Şerh-i Muhtaru’l-münteha; fıkıh usulüne dair İbnü’l-Hacib tarafından yazılan ve Adudüddin el-İci tarafından yapılan şerhin haşiyesidir.
10-Risale-i Şevkıyye; Tasavvufa dair olan ve Farsça yazılan bu eser, sofilerin uyması gereken esasları ihtiva etmektedir.
11-Haşiye ale’l-Keşşaf; Tefsir ilmine dairdir Zemahşeri’nin eseri olan “el-Keşşaf”ın ön kısmına yapılan haşiye.
12-Ed-Dibacü’l-müzheb; Hadis terimleriyle ilgili bir eserdir. Bunların dışında, muhtelif ilimlerle ilgili çok sayıda eser yazmıştır (Sadrettin Gümüş; TDVİA. VIII. C. s. 136).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*