Sihirli sofra sahur…

Siz hiç böyle sihirli bir sofra gördünüz mü? Uykunun en tatlı yerinde insanları uyandıran ve insanları kendine celbeden…

Bunun başka bir eşi yoktur. Başka ümmetlerde olmayan bu özellik ve güzellik, Allah’a şükür ki, Müslümanlarda var. Yani, diğer ümmetlerde de oruç var. Cenab-ı Hakk, bunu Kur’ân-ı Kerîminde de bildiriyor. “Ey iman edenler! Sizden evvelkilere farz kılındığı gibi, oruç tutmak (sizin de) üzerinize farz kılındı; ta ki (günahlardan) sakınasınız” (Bakara Sûresi, 183) diye. Ama o ümmetler, Yahudi ve Hıristiyanlar da oruç tutar, ama onların orucunda “sahur” yoktur. Nitekim bunu, Peygamber (asm) bir hadis-i şeriflerinde çok güzel îzah ediyor: “Bizim orucumuzla Ehl-i Kitabın orucunu ayıran fark sahur yemeğidir.” Demek ki, müslüman, müslüman olduğunu, Yahudi ve Hıristiyanlardan farklı olduğunu sahura kalkmakla gösterecektir. Diğer din mensuplarına benzememek için muhakkak sahura kalkmalıyız. Hatta buna o kadar ehemmiyet veriyor ki Peygamberimiz (asm) ve diyor ki: “Sahur yemeğinde bereket vardır. Bir yudum su bile içecek olsanız, sahura kalkmayı ihmal etmeyiniz. Çünkü sahura kalkana Allah rahmet eder, melekler de bağışlanmaları için dua ederler.” Yani çok mühim bir mazereti olup da sahur yemeği yiyemeyecek olanlar bile, o saatte kalkıp, hiç olmazsa bir yudum su da olsa içerek, diğer ümmetlere benzemediklerini göstermelidir.

Gerçekten de bu sahur, bizim milletimizde, bizim kültürümüzde, ayrı bir yeri olan şeydir. Hep bahsediyoruz. Yeri geldikçe de bahsedeceğiz tabii. Yarım asırdan fazla oruç tutan ve her mevsimdeki Ramazan ve oruçları görmüş bir kişiyiz. Çocukluğumun ilk yıllarındaki Ramazanları, ondaki sahur yemeklerini hatırlıyorum da, babam selâmetlik, biraz yemek işinde hassastı. Rahmetli annem, küçük beş çocuğunun bakımı yanında, bir de erkenden kalkar, sahur için; pilav, hoşaf, börek-çörek v.s hazırlardı. Tabii gecenin yarısında bayağı zahmetli bir işti bu. Hâlen de bazı yerlerde, bazı kimseler bu şekilde yapıyor bu işi ki, hiç de münasib bir şey değil. Daha sonraları bizim gençliğimizde kahvaltı tarzında hafif bir sahur yemeğine çevirttirince, rahmetli annem nasıl memnun olmuş, bana dua etmişti. Evet, “ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur!” rüçhaniyetinden, üstünlük taslamaktan kurtulmak lâzım. Özellikle ibadet hususunda, kimseye baskı yapmamak en iyi ibadet şeklidir. Hanımlarımıza mümkün oldukça yardım etmeliyiz.

Sahur vaktini, ondaki bereket ve rahmeti çok güzel değerlendirmek lâzımdır. Saatlerimizi ve bu zamanın birçok teknolojik imkânlarını (cep telefonu gibi) kullanarak uyanmalıyız.

Küçük bir gaflette kalkamaz, sonra 17-18 saat yerine, 24 saat oruç tutmuş oluruz. Biraz erken kalkıp, gecedeki çok mühim bir ibadet olan teheccüd namazını kılmalı. Sahur yemeğini çok sallanmadan, özellikle de son dakikaya bırakmadan yapmalı. Çok yemek yiyenin çok acıkacağını unutmadan, fazla tıka-basa yememelidir. Aç ve susuz kalacağım diye telâşe etmemeli, orucun Cenab-ı Hakk’ın taahhüdünde olduğunu (bir nevi garantisi) unutmamalıyız. Yemekten sonra hemen kalkıp, dişlerimizi fırçalayıp, her gün için oruç niyetimizi yapmalıyız. Kur’an hatmi için cüzlerimizi okumalı, sabah namazını da, herkes kendi işine gücüne göre, vakti girdikten sonraki münasip bir zamanda kılmalıdır. Allah, yaptığımız ibadetleri, kabul etsin. Sahur bereketinden istifade etmek için o vakte kalkanlardan eylesin. 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*