Sinemada ‘Said Nursî’ merakı

“Hür Adam” filminin gösterildiği Kayseri Onay sinemasındaki kitap standımıza gelen insanlar, o kadar farklı sorular soruyorlar ki, bazen iki-üç saat kitaptan kitaba geçerek okumak, anlatmak durumunda kalıyoruz.
Gerçi “Hür Adam”ı saatlere sığdırmak yetmiyor, ama bunları anlatarak, devamlarını kitaplara havale ediyoruz.
Dün bay ve bayan iki genç, sinemadaki kitap standımızın yanına geldiler. “Hoş geldiniz” dedim.

Memnuniyetlerini ifade ettikten sonra, “filmi izleyip izlemediklerini” sordum. Aynen şunu söylediler:
“İçeriğini bilmediğimiz için izlemedik. Kim bu Hür Adam, neyin nesidir?”
Bunun üzerine biz de, Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı’ndan kısa kısa bazı bölümleri aktarmaya çalıştık.

Ayakta kırk dakikaya yakın sohbetimizden sonra, masaya oturup bir o kadar daha zaman kitaplardan okuduk, konuştuk. Bu konuşmalardan sonra “O zaman biz bilet alıp filmi izleyelim, filmden sonra görüşelim” dediler.
Filmi izlemelerinden sonra standımıza geldiklerinde, hanımefendinin gözleri hâlen nemli idi. Sesi öyle üzgün ve duygulu idi ki, “Bu ‘Hür Adamı’ tanıyamadığına” hayıflanıyordu. ‘O bir Kürttür’ diye kendilerine yaptıkları menfî propagandaya ne kadar da safça kandıklarını söylediler.
İnanın, dokunsanız ağlayacaktı. “Bana ‘Hür Adam’ın hayatından hangisini tavsiye edersiniz?” diye sorunca, biz de Risâle-i Nur Külliyatı’ndan Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı’nı göstererek anlattık. Bunu aldı. Broşürlerden de bir-iki tane hediye ettik. Karşılıklı kartvizitlerimizi aldık ve görüşmek üzere ayrıldılar.
Bu diyalog vesilesiyle, kendi kendime “ifsat komiteleri”nin ne kadar çok masum insanın beynini karıştırmaya çalıştığını düşünerek hem üzüldüm, hem de bu oranda tamire çalışmadığımızdan dolayı kendi kendime kızdım. Bu kadar saat, gelenlere bir şeyler anlatıp, kitapları takdim etmenin “lüzumsuz” olmadığına daha çok inandım.
Akşam eve geldiğimde, “Basında Hür Adam” şeklinde bir klasör dosyayı—başta bizim gazete olmak üzere, diğer gazetelerden takip ettiğimiz ve medya sayfamızda çıkan yazıları—uygun şekilde hazırladım. Ve bu sabah standa getirdim.
Masalarda oturanlara takdim ettiğimizde insanlar ilgi ile sahifeleri karıştırıyorlardı. Hatta orta yaşlı bir aile, eğer filmin ikaz anonsları kendilerini uyarmasaydı, filmin saatini bile kaçıracaklarını gülerek ilettiler.
Yani biz bu standımızda, gelenlerin filmi iyi anlamaları için gerekli ilk brifingi veriyoruz; filmden sonra da değerlendirme ve kitaplara yoğunlaşıyoruz. Bu duruma en çok sevinenlerden biri olan sinema salonu yetkilisi Yetkin Bey “Eğer sizler gelmeseydiniz, biz bu insanlara bu kadar bilgiyi aktarmakta hayli zorlanacaktık” diyerek hem gülüyor, hem de anlatılanların “çok ciddî birikim gerektirdiğini” ifade ediyordu.
Biz orada “misafir gibi” durmuyor; “ev sahibi” gibi davranıyoruz. Onlar da bundan dolayı son derece memnun oluyorlar. Yani rahat davranmada “ev sahibi” gibi, bizlere hürmette ise-–sağolsunlar—“misafir” gibi davranmanın centilmenliğini gösteriyorlar.
Böyle olunca da, gelen insanlara anlatılan her cümleden oradaki herkes hissedar oluyor. Bir “şirket-i mâneviye” oluşuyor. Ve bu güleryüzlü “ekiple” filmden sonra da beraber kitap okumaya devam edeceğiz İnşâallah!
Kısacası “Hür Adam” vesilesi ile “Risâle-i Nurları ve dâvâsını” sinemada anlatmaya çalışıyoruz. Meraklıların merakını giderme gayretindeyiz. Yorulmayız Allah’ın izniyle; yeter ki onlar sorsun.
Biz “Hür Adam”ın doğru anlaşılması için anlatmaktan ve beklemekten bıkmayacağız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*