Sırat-ı müstakîmde na’büdü ve adalet

Fâtihanın “ihdinâ”sı, takip eden âyetlerin ortak parantezidir. İhdina’daki ‘nâ’, yani “Hidâyet isteriz” mânâsını veren “biz” gizli öznesi, sûrenin sonuna kadar olan âyetlerdeki gizli özneyi de içine alır. O âyetlerdeki taleb eden gizli özne “ihdinâ”daki “biz”de saklıdır. Böylece son âyet olan yedinci âyette gizli olan ‘biz’ mânâsındaki “nâ” sadece “ihdinâ” ile başlamış olur.

 

O halde âyetleri sırayla okuyalım.

Beşinci âyette: “Ancak Sana ibadet ederiz, ancak Senden yardım isteriz.”, altınca âyette: “Bize hidâyete et, doğru yola ilet” derken, yedinci âyette ise meâlen şöyle deriz: “Kendilerine nimetler verdiğin kullarının yoluna ilet. Dalâlete düşmüş olanların yoluna değil.” Şimdi “Kendilerine nimetler verdiğin kullarının yoluna ilet. Dalâlete düşmüş olanların yoluna değil.” ifadesini söylerken ‘Kimi ilet?’ suâlinin cevabı ise söz konusu olan “biz”dir. O zaman gizli özneleri de tek tek yazarak okuyalım: “Bize hidâyete et, bizi doğru yola ilet. Bizi kendilerine nimetler verdiğin kullarının yoluna ilet; dalâlete düşmüş olanların yoluna değil.”
‘Biz’ mânâsındaki “nâ” zamir ekleri beşinci ve altıncı âyette zikredilirken, yani dört sefer tekrarlanırken; tekrarladığı kelimelerin başında zikredilmesi ile o kelimelere dikkatimizi çekmekte. Başında zikredilen Na’büdü, Nestaîn, İhdinâ ve sırat-ı müstakîm mânâları hassasiyetle nazarımıza arzedilir.
Na’büdü ile ubudiyete, nestaîn ile tevekküle, ihdinâ ile hidayete ve sırat-ı müstakim ile adalete işaret eder, davet eder. Yapılan ibadetleri sadece ve sadece Allah’a yapmamız hatırlatılır. İsteyeceğimiz bütün yardımları ise hikmet dünyasının sebeplerini yerine getirdikten sonra, tevekkül ederek sadece Allah’tan istememiz tenbih edilir. Önümüzdeki hayat yolculuğunda doğru yolu taleb etmemize işaret edilir. Hayatımızın içerisinde ifrat ve tefrite düşmeden orta yol olan vasatı takip etmemiz hassaten ve işareten nazarımıza arzedilir.
Evet, insanın hayatında ve ahlâkında en rahat, en faydalı, en kısa ve en selâmetli yol ise sırat-ı müstakimde ve istikamettedir. Böylece hem tevhide bir delil, hem hikmetli ders ve ahlâkî bir tâlim yapılmış olunur; sırat-ı müstakîm istemekle.
Sırat-ı müstakîm ile duyguların kullanılmasında dikkat çekilen adalet arasındaki alâkayı anlamakta zorlanıyor olabiliriz. Bunu anlamak için şöyle bir değerlendirme yapabiliriz. İhsan edilerek vücudumuzda dercedilen demirbaş nimetlerin, duyguların, his ve hasselerin hepsinin hayatımızın sonuna kadar istimâlinde düzenli, dengeli, ölçülü, aşırılıklara kaçmadan, hakkını vererek yani âdaletle kullanmak demek esasında sırat-ı müstakîm mânâsında kullanmak demektir.
Adalet istikamettedir. İfrat ve tefrite düşmeden vasatta bulunmak adalettir. Doğru yoldaki hayata devam talebi edilirken, adaletin nerede istimal edileceği mütalâası Üstada şu ifadeleri söyletir: “Sırat-ı müstakîm şecaat, iffet, hikmetin mezcinden ve hülâsasından hâsıl olan adl ve adalete işarettir”.
Bu ifadelerdeki ‘şecaat, iffet, hikmet’ şeklinde ifade edilen üç vasıf, devam eden satırlarda söylediği duyguların vasatî esasıdır, ki bunu anlamaya çalışıyoruz. İşte bu üç hassanın imtizacı ile hâsıl olan adalete dikkat çeker. Hayatın adaletli ve dengeli olarak sürdürülmesine işaret eder. Buradaki âdalet; korkulmayacak şeylerden bile korkmak tarzındaki cebânete düşmeden veya maddî-manevî hiçbir şeyden korkmamak mânâsındaki tehevvüre kapılmadan, “cesaret” olarak karşımıza çıkar. Buradaki âdalet; namus ve ırzları pâyimâl etmek mânâsındaki “fücûr”a girmeden veya ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası olmamak anlamındaki “humud” mertebesine düşmeden, yalnızca helâlimiz olana arzu ve istek, haramdan da kaçınmak mânâsındaki “iffet” olarak karşımıza çıkar. Buradaki adalet; faydalıyı zararlıdan, iyiyi kötüden ayıramamak demek olan “gabavet” yani ahmaklık durumuna düşmeden, ayrıca hakkı batıl, batılı hak olarak göstererek cerbeze yaparak aldatmadan, yalnızca hakkı hak bilip intisap, batılı batıl bilip ictinap şeklinde karşımıza çıkar.
Adaletin şümûlü geniştir. Hayatımızda mükellef olduğumuz üç sabrın muhtevâsında da vardır. Tatbikinde ne kadar arızalarımız da olsa, sabrı dengeli ve adaletli kullanmalıyız. Tâ ki sabrın veriliş hikmetine muvafık olsun.
Üç sabrı haftaya mütâlâa edelim İnşâallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*