Sırat-ı müstakimle şahs-ı manevînin içinde bulunmak

İnsan bu, beşerdir şaşar. Bu cümle hep söylenir, hep duyulur. Ve insan devamlı beşer olduğunu ispat etmek ister gibi şaşar. Kusursuz aramak gibi bir kusurluluğu kendimize kabul ettirmek zorundaymışız, mecburmuşuz gibi hayatımızda zorlanıp duruyoruz.

Kusurlu olmak ve hata yapmak da insan olmanın özelliklerinden bir şarttır. Önemli olan kusurunu bilmek, hatasını anlamak ve telâfi yoluna giden hakikî insan olabilmektir.

Yalnız insan olmamak lâzımdır. Herkese küsen ve herkesi  küstüren hayatta daima yalnızlığa adaydır. Ve yalnızlığın esaretindedir. Önemli olan kusuruyla, hatasıyla; kusurumuzla, hatamızla bir ve beraber olduğumuz insanların içerisinde yaşayabilmeyi kabullenmektir.

Hele hele ahirzaman hadisatı içerisinde, küfrün ve dalâletin hücumları hengâmında, günahların akıl almaz bolluğunda insanlar içerisinde olmak, onlarla beraber yaşamak tercihi içerisinde; imanlı, itikadlı, sırat-ı müstakim üzere olanlarla aynı mekânlarda, aynı dâvâda, aynı hizmetlerde olmak, koşmak ve koşturmakta daima birliği, beraberliği ve cemaat ruhunu istemektedir ve lâzımdır da.

Bu asrın en hakikatli bilinmesi lâzım gelen malûmatı, bilgisi; asrın cemaat asrı olduğudur. Yani tek tek, ferd ferd, şahıs şahıs hiç kimse dahi de olsa bir varlık gösterememekte, bir manevî kuvveti temsil edememektedir. Cemaat ruhunu, ittihadı, şahs-ı maneviyi tesis eden, varlığıyla insanları istihdam eden tesanüd, ihlâs ve uhuvvettir. Uhuvetsiz, ihlâssız ve tesanüdsüz bir şahs-ı manevinin varlığı ise mümkün olamaz. Zaman ise dalâletinin ve küfrünün şiddetinden dolayı ferdleri, şahısları, tek tek tesanüdü bozarak hareket edenleri yutmaktadır.

Risale-i Nur dershaneleri ve Risale-i Nur sohbetleri, müzakereli dersleri katılanları, dinleyenleri ve ziyaret edenleri; işte bu sarsılmaz hakikatli ve çekinmez, korkmaz, yılmaz iman hakikatlerinin neşriyle ve ilânıyla aşka, şevke ve gayrete getirmektedir. Bu aşk, şevk ve gayret ise şahs-ı manevinin tesisinde en mühim umdelerdir.

Toprağın yuttuğu su damlalarının bizde suyun, denizde su deme ve inad etme zamanı olmadığını aklı başında olan herkesin idrak etmesi lâzımdır. En azından denizi oluşturmak için ırmakların içerisinde yer almak, bizde denize akıyoruz, gidiyoruz, bizde deniz olacağız diyebilmeliyiz. Toprakta kaybolan damlalardan bir damla olmak kimsenin işine yaramaz, ancak adem ve yokluk âlemlerine yarar.

Bizler uhuvvetle, ihlâsla ve tesanüdle hareket etmek zorundayız ve mecburuz. Bizleri muvaffak ve muzaffer etmek ise Rabbimizin lütfuna ve ihsanına kalmış bir iştir, fiildir. Bize ancak vazifemizi yapmak ve ümidle vazife-yi İlâhiyenin tecellisini beklemek düşer. Rabbim sırat-ı müstakimle, şahs-ı manevinin içerisinde muzafferiyetli hizmetler nasip etsin inşallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*