Sistem, değişmek zorunda

Ülkemizdeki mevcut sistemin değişmek zorunda olduğunu söyleyen yerli ve yabancı uzmanlar bir noktada ittifak etmiş durumda: Türkiye düşünce yapısını değiştirmesi lâzım.
Değişmesi istenen yapının temelinde ‘tek parti anlayışı’ olduğunu her halde ayrıca ifade etmeye gerek yok. Bugün bir kısım ‘tutucu’ların ‘Değişmesin, aynen devam etsin’ dediği sistem; ‘tek parti anlayışı’nın temsil ettiği sistem değil mi?

Peki, Türkiye’nin önünü tıkayan ve ufkunu karartan bu sistemin devam etmesini isteyenlerin maksadı, aynı zamanda ‘menfaat’lerini sürdürebilmek değil mi? İşlemeyen, tıkanan ve kilitlenen sistem devam etsin ki, onlar da paşa gibi hüküm sürsün!

Aslında milletimiz, devam ettirilmek istenen ‘tek parti anlayışı’nın sürdürülemez olduğunu ilk defa 14 Mayıs 1950’deki hür seçimlerle ortaya koymuştur. Ne var ki milleti ‘cahil oy çoğunluğu’ olarak gören aynı anlayış, yanlışta ısrarı sürdürmüş ve neticede ‘darbeler süreci’ni başlatmıştır. ‘Her on yılda bir darbe’ye rağmen sistemin değişmesi talebi ortadan kaldırılamamış, bugün bile bu talep en ciddî şekilde kendisini hissettirmektedir.
ABD German Marshall Fonu direktörleri Enders Wimbush ve Emilliano Alessandri de Türkiye’deki düşünce yapısının değişmesi gerektiğini söylemişler. Cumhuriyet’in sorularını cevaplandıran iki uzman da Türkiye’nin ‘fırsatlar’ı ve ‘imkânlar’ı olduğu ve bunları iyi değerlendirmesi gerektiği hususunda görüş birliğine varmışlar.
Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin ‘bozulması’ndan geçmiş dönemdeki George W. Bush yönetimini sorumlu tutan Amerikan düşünce kuruluşu German Marshall Fonu’nun Dış Politika ve Sivil Toplum Direktörü Enders Wimbush, “Sizce Türkiye’de İslamcılaşma eğilimi var mı?” sorusuna verdiği cevabın bir yerinde şöyle demiş: “Bugün Türkiye’nin artık düşünce yapısını değiştirmesinin zamanı geldi. 1930’lu, 1940’lı yıllarda Türkiye’de bu tartışmalar böylesine üst düzeyde yapılmazdı. Bugün ise bu tartışmanın üst düzeylerde yapıldığını görüyorum. Evet, bu tartışmaları bugünkü hükümetiniz başlattı ama artık hangi hükümet Türkiye’de işbaşına gelirse gelsin, bir noktada bu tartışmaları açmak zorunda kalacak. Örneğin, Türkiye’nin İran’la ilişkileri, Türkiye Arap baharını nasıl yönetecek, konuları… Türkiye’nin önünde şimdi enerji boru hatları, Çinliler, Ruslar gibi yeni aktörler, stratejik meseleler var. Hangi hükümet Türkiye’de işbasında olsa bu konularla uğraşmak zorunda. Çünkü bunlar gerçekler.” (Cumhuriyet, 29 Mayıs 2011)
Sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’da da yapısal değişiklikler olduğunu söyleyen German Marshall Fund’un Transatlatik İlişkiler Direktörü Emilliano Alessandri ise “Arap baharı” ile ilgili farklı bir değerlendirme yapmış: “Arap baharına gelince… Bence bu çok uzun ve serin geçecek. Korkarım sonunda buz gibi soğuk bile olabilir ki buna uzun Arap kışı dahi diyebileceğiz. Başlangıçta o bölgede değişimlerin bir anda olacağı ve demokrasi baharını kutlayacağımızı düşünmekte çok saflık ettik. Bölgedeki kimi ülkelerde gerçek demokratik geçiş çalışmaları yapılırken, kimilerinde rejimler değişime direniyor, Batılı ülkelerin, o bölgedeki ülkelerde gerçek değişimler olması için kullanabilcekleri aygıtların da çok sınırlı olduğunu gördük. Özellikle ABD başka işlerle uğraşmaktan başını alamıyor.” (Agg.)
Elbette Türkiye’de var olan ‘milletten kopuk’ sistem değişeceğine göre, Ortadoğu’daki zalim sistemler de değişmeli. Umalım ve dua edelim ki bu ‘bahar’ gerçek bir bahar olsun. Hem Türkiye, hem de diğer İslâm ülkeleri gerçek hürriyetlerine kavuşsunlar…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*