Siyahî Amerikalı ve nefes kesen medeniyet

Nefes kesmeyi her iki manada anlayabiliriz.

Siyahî bir Amerikalının polis tarafından boğazına basılarak nefessiz bırakılıp öldürülmesi bütün dünyayı sarstı. Aynı günlerde aynı memlekette bir özel şirketin uzaya araç göndermesi ülkedeki derin tezatların ve uçurumların ne kadar büyük olduğunu gösteriyordu.

Şüphesiz aynı günlerde dünyanın çeşitli yerlerinde aynı şekilde zulmen, gaddarca birçok masum öldürüldü. Hiçbirisi böyle bir tepki görmedi. Bir kısmı belki de meleklerinkinden başka hiçbir kameraya takılmadı ve hiçbir beşer fark etmedi. Fark edilenlere de birer gerekçe hazırlandı. “Devlet yapıyorsa vardır bir hikmeti. Hikmetinden sual sorulmaz!” gibi.

Siyahî vatandaşın öldürülmesinin bu kadar tepki çekmesinin en önemli sebeplerinden birisi de zulüm ve haksızlığın, nefret ve acımasızlığın ete, kemiğe ve özellikle de deriye bürünmüş olmasıydı. Devlet-millet menfaati, toplum ve vatan gibi hiçbir bahaneyle kapatılamayacak kadar açık olmasıydı. Zulümden ve vahşetten başka hiçbir gerekçesi yoktu. Görünen hakikat zalim ve mazlumun renkleri kadar açıktı.

Teknoloji artık tek taraflı değil

Dünya hâkimleri teknoloji ile insanlığı kontrol altında tutacaklarını zannediyorlardı. Ancak bir cep telefonu her şeyi değiştirebiliyor. Görüntüler sadece medya tekellerinin elinde olsaydı yayınlayabilirler miydi bilemiyoruz. Bilinen bir şey var ki o da teknoloji artık hep tek taraflı çalışmıyor ve çalışmayacak.

Hadisenin dikkat çekici tarafı Batı’daki bu kadar gelişmişliğe, insan hakları ve eşitlik ile ilgili anayasa hükümlerine ve kanunlara rağmen benzer hadiselerin sıklıkla yaşanıyor olmasıdır. Bütün bu şiddetli ve amir hükümlere rağmen asırlardır çözülemeyen bir konu var! Konu sadece siyah-beyaz meselesi değil, eğitim sistemine ve geleneklere nüfuz etmiş bir anlayış, bir kültür veya inanç haline gelmiş, kuvvete dayanan bir medeniyetin esasları.

Asya ve Afrika’nın nefesleri asırlardır kesiliyor

Bu hadise neden önemli? Çünkü bu medeniyet anlayışı birkaç asırdır bütün dünyaya hâkim kılınmaya çalışılıyor. Ekonomik, siyasî ve askerî metotlarla devletler, milletler ve toplumlar ikna edilmeye çalışılıyor.

Bir tarafta ileri teknoloji öbür tarafta vatandaşının boğazına basmış, nefesini kesmiş bir anlayış! Gerçekte nefesi kesilen birkaç kişi değil ve sadece maddî de değil! Batı’da milyonlarcası manen nefes alamıyor! Ancak unutulmaması gereken ise birkaç asırdır koca Asya ve Afrika’nın nefeslerinin kesildiği ve can damarlarının kurutulduğudur.

Şimdi Batı’da milyonlar ayakta, cinayeti ve ayrımcılığı protesto ediyor. Protesto edilen gerçekte Batı medeniyetinin temelleri ve esasları. Şüphesiz menfi hareketleri asla uygun görmüyoruz. Yıkıcı hareketler öncelikle hakikata zarar verir.

Roma-Yunan medeniyeti

Bilindiği gibi bugünkü Batı medeniyeti kısmen karma bir medeniyet! Ancak esasını Roma ve Yunan medeniyetleri oluşturuyor. Daha sonra Hıristiyanlık dahil olmuş. Endülüs İslâm medeniyeti ve Haçlı savaşlarının tesiriyle de bazı değişimler yaşanmış. Rönesans ile yeniden harmanlanmış!

Bir tarafta başkanı muhakeme eden mahkemeler; öbür tarafta ırkçılığın ve ayrımcılığın ne kadar derinlerde olduğunu gösteren bir polis vahşeti. Daha da önemlisi bu vahşetin ne ilk ne de son olması!

Batı’da gördüğümüz tezatlar ve zıtlıklar bu medeniyet ve anlayışların geçen asırlara rağmen hâlâ birbirleriyle imtizaç etmemiş ve uyum sağlamamış olmasından kaynaklanıyor.

Gelişmeler ve İslâm medeniyeti

Sünûhat’ta Batı medeniyetinin esaslarına ve içindeki uyumsuzluğa dikkat çekilir. “Bir asıldan tev’em olarak neş’et eden eski Roma ve Yunan iki dehaları; su ve yağ gibi mürur-u a’sar ve medeniyet ve Hıristiyanlığın temzicine çalışmalarına rağmen, yine istiklâllerini muhafaza, âdeta tenasühle o iki ruh şimdi de başka şekillerde yaşıyorlar.”

Bu kendi içinde uyumsuz olan Batı medeniyeti bütün dünyada özellikle İslâm dünyasında zoraki olarak uygulanmaya çalışılıyor. Asya’da acı sonuçlarının tam görülmemesi sebebi basının Batı’daki kadar hür olmamasının yanında, toplumun bu sefih medeniyeti tam olarak kabul etmemesidir.

Ümidimiz kuvveti, ırklar ve sınıflar arası mücadeleyi esas tutan Batı medeniyeti yerine adaleti, hakkı, hakikatı ve yardımlaşmayı esas tutan hakikî İslâm medeniyetinin prensiplerinin yeryüzüne hâkim olması! Gelişmelerin acı da olsa ümit verici olduğunu gözden kaçırmayalım!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*