Siyaset ölçülerini kim belirleyecek?

Mü’min, her şeyi, ama her şeyi Kur’ân endeksli düşünür ve düşünmeli.
Yaratılışı, imanı, hayatı, siyaseti…

Ve elbette Kur’ân’ın bu zamandaki uzmanı, otoritesi ve müceddidi sahibüzzaman olan Bediüzzaman Said Nursî’dir.

 

Bediüzzaman çağımızın müceddidi olduğuna göre, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki içtimâî ve siyasî ölçülerini ortaya koyma vazifesi de onundur. Bu ölçüleri de gayet net bir şekilde Risâle-i Nur’da belirlemiştir.
Şu halde, “O zaman öyle idi, şimdi böyledir!” diye bir yanılgıya düşmemiz gerekir. Zira, müceddidî siyaset günlük değildir; çağı kuşatır. Devrin ana siyasî şablonlarını çizer, temel stratejileri belirler, formüller verir. Bu hususu Bediüzzaman şöyle vurgular:
“Risâletü’n-Nur bu asrı, belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu’cize-i Kur’âniye olduğunu çok tecrübeler ve vakıalarla körlere de göstermiş.” 1
‘Bediüzzaman, sadece imanî meselelerde fetva vazifesiyle görevlendirildi, yalnız o hususlarda söz sahibi idi’ demek, onu tam olarak anlamamak demektir.
Öyle olsaydı, sadece iman esaslarını izah ve ispat ederdi. Halbuki, Risâle-i Nur’da hem iman esasları, hem İslâmın şartları, hem İslâm ahlâkı, hem içtimâî ve siyasî meseleler ispat ve izah edilmiş.
Ki, “ulûm-u imaniye” (iman ilimleri), fen, sosyal, manevî (hadis, tefsir, kelâm, tasavvuf, fıkıh, ahlâk vs. bütün İslâm ilimlerinin) harmanlanmasından hâsıl olan en yüksek İslâm ilmidir.
Eğer müceddid o ise—ki, gerek çağdaşı olan, gerekse günümüz âlimlerinin hemen hepsi onun müceddidliğini teyid ve tasdik ediyor—içtimâî ve siyasî ölçüleri de o istihraç edecektir.
Kur’ân ve Sünnet-i Seniyenin günümüzdeki içtimâî ve siyasî ölçülerini de “iman ilmi” altında işlemiş olduğunu ap açık görüyor ve okuyoruz. Meselâ, “Velâ tezirû vâziretün vizra uhrâ” (Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez) âyeti, içtimâî ve siyasî hukukun en temel meselesidir. Kur’ân’a iman ile ilgilidir. Ve Risâle-i Nur Külliyatında “Şuâlar” ile “Lâhikalar”da sık sık bu âyet tefsir edilmiştir.
Bediüzzaman’ın içtimâî ve siyasî meselelerde söz sahibi olduğunun delillerinden birisi de şudur:
“Bu asrın ehemmiyetli ve manevî ve ilmî bir mürşidi olan Risâletü’n-Nur’un heyet-i mecmuâsından hangisini okursam ‘En birinci budur’ derdim. Ötekine bakardım, ‘Bu birincidir.’ Daha öbürüsüne baktıkça hayret ederek kat’î kanaatim geldi ki, Risâletü’n-Nur’un kitapları birbirine tercih edilmez. Herbirinin kendi makamında riyaseti var. Ve bu zamanı tenvir eden bir mu’cize-i maneviye-i Kur’âniyedir.” 2
Yani, meselâ 10. Söz’ün “haşri ispat” makamında; içtimâî ve siyasî hayata bakan Eski Said Dönemi Eserleri veya Lâhika mektuplarının “sosyal ve siyasî konular”da ‘riyasetleri’ vardır.

Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 447.
2- Kastamonu Lâhikası, s. 11.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*