Siyasetteki dehşetli tarafgirlik

Menfaat üzerine dönen ‘canavar siyaset’, dehşetli bir hastalık olan tarafgirliği gerektirir. Tarafgirlik, nurânî bağları yok eder, çözer. Bu ise Âdil isminin hakikatine, tecellisine, gereğine zıttır. Bu da haksızlığı ve zulmü doğurur.

Siyaset, hak edenin değil, müstahak olanın değil, partizanının, tarafgirinin kazanmasını ister ve bu sistemdeki siyasetçiler ona göre hareket eder.

Halbuki, haktan taraf olmalı, nefsine tarafgir olmamalı.
Hakperestlik, hakka taraf olma, Rabbimizin Âdil isminin tezahürlerini gösterir ve adaletli olmayı öğretir.
Tarafgirlik; haklı, haksız bakmaksızın anne-babadan yana, kardeşten, akrabadan yana, cemaat veya cemaat arkadaşından, parti veya partidaşından, zenginden yana, güçlüden yana olmaktır.
“Hayat-ı mâneviye ve sıhhat-i ubudiyet [kulluğun sıhhati], adâvet [düşmanlık] ve inatla sarsılır. Çünkü, vasıta-i hâlâs [kurtuluş vasıtası] ve vesile-i necat [kurtuluş vesilesi] olan ihlâs zayi olur. Zira, tarafgir bir muannid [inatçı] kendi a’mâl-i hayriyesinde [hayırlı işlerinde] hasmına tefevvuk [üstün gelmek] ister. Hâlisen livechillâh [Allah için] amele pek de muvaffak olamaz. Hem hüküm ve muamelâtında tarafgirini tercih eder, adalet edemez.”1
Körü körüne taraftarlık son derece tehlikeli bir damardır. Şu fıkra, bunun ne kadar yanlış ve anlamsız olduğunu gösteriyor:
Karadeniz’de cami yapma yarışı meşhurdur. İki mahalle, rekabet etmektedir. Bir mahallenin sakinleri yeni ve muhteşem bir cami yapar. Diğer mahalleliler de, “Siz cami yaparsınız da biz yapamayız mı!” diyerek, hemen karşısına bir cami daha yaparlar.
Ezan okunurken babası oğluna:
“Oğlum, git bak bakalım ezan-ı Muhammedî bizim camiden mi okunuyor, karşı mahallenin minâresinden mi?”
Çocuk gider ve nefes nefese gelir:
“Baba, bizim minâreden okunuyor!”
Derinden derine:
“Aziz Allah celle celâlühû!” çeker.
Tarafgirliğin ne kadar yanlış noktalara götürebildiğine dair, Bediüzzaman’ın “Eski Said” dönemine ait aktardığı bir hatırasını da paylaşalım:
“..Eski Said o çeşit siyaset tarafgirliğinden gördü ki: Bir sâlih âlim, kendi fikr-i siyasisine muvafık [uyumlu] bir münâfıkı hararetle senâ etti ve siyasetine muhalif bir salih hocayı tenkit ve tefsik [günahkârlıkla itham] etti.
Eski Said ona dedi: ‘Bir şeytan senin fikrine yardım etse rahmet okutacaksın. Senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa lânet edeceksin.’
Bunun için, Eski Said ‘Eûzü billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyaseti’ dedi. Ve otuz beş seneden beri siyaseti terk etti.”2

Dipnotlar:

1- Mektûbât, s. 163.
2- Hutbe-i Şamiye, 3. Kelime, s. 52

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*