Sofralarda pekiştirilen ittifaklar…

Doğu veya Batı

Türkçe´de sofra, Arapça´da maide… Belki de önemini Kur´ân´daki Peygamber kıssalarından  alıyor. Adem (a.s) babamızdan Güzeller güzeli Efendimiz aleyhissalatu vesselama kadar… Çoğu peygamberlerin hayatlarındaki yiyecek ve sofraların orada mevzu bahis olması, insan olarak üzerinde dikkatlice duracağımız bir noktayı gösteriyor.

Maide suresindeki kıssanın kahramanı Hz. Mesih olsa da, Semavî dinlerde Hz. İbrahim (a.s) ın sofrası daha meşhurdur. Günümüzde yaşayan üç ehl-i kitabın İbrahim Halil sofrasında ara ara bir araya gelmeleri de bunu gösteriyor. Elbette rızık, yaratılışımızın bir yanıdır. Burada özellikle üzerinde durmak istediğimiz nokta sofradır. Bilhassa Müslümanlarda ve Hıristiyanlarda…

Geleneğin en ince detayına kıvrım kıvrım işlenmiş sofrayı kültür tarihimizde incelemeye kalkışsanız, kolay kolay  içinden çıkamazsınız. Belki de ciltlerce kitap gerekecek söz konusu dünya ve coğrafyaları tanımlamaya, tasvir etmeye… Meselenin Kur´ânî hayatımıza, Peygamberimizin sünnetindeki geniş çerçeveyi ve diğer kardeş dinlerdeki tasvirlerini başka çalışmalara bırakarak, esas maksada dönmek istiyoruz. Her ramazan-ı şerifte, Avrupa´nın dört bir köşesinde tüm insanlığa açılan Müslümanların, Halil İbrahim sofralarında yarım asırdır katettikleri mesafeyi konuşalım, diyoruz.

GURBETÇİ YURTLARINDAN SOKAK ARALARINA…

İlim ile yürümeyen milletlerin, sosyal projelerinin  planlanması da olmazmış. Bir-iki yıllığına gurbete düştüğünü zanneden insanlarımız, köklerini bu topraklara salacaklarını bilememişler. İşçi yurtlarındaki kısıtlı şartlarda, insanımızın sehaveti de yansımamış gurbete…Ne zaman şehir merkezlerinde, sokak aralarında; bazen bodrumlarda, bazen arka bahçeye bakan mekânlarda mescitler açılınca, soframız da serilmiş oralara. Belki de Avrupalılarla ilk samimi yakınlaşmamız bu sofralarda mayalanmaya bırakılmış. Tanışmalar, tek tük konuşup anlaşmalara buralarda  başlanmış.

Anadolu´dan veya Avrupa´dan tropikal iklime ilk defa ayak basmış insanın heyecanı, merak dolu bakışı ve ilgisiyle Türk sofralarına oturmaya başlayan Avrupalılara, bilhassa Almanlara, günümüzdeki iftar sofralarına yapılan davetleri üç ay önceden belirleniyor. Arka sokakların bodrumlarından çıkarak ta devlet konutlarına kadar yükselen Ramazan-ı Şerifin hemen hemen her yerde protokollerde yer aldığını de biliyorsunuz. Son zamanlarda Elysee´de, Buckingham´da, White House´de ve Berlin´de ağırlanmaya başlandı, Ramazanlar. Gerçi gurbetçilerimiz, işin resmi veya siyasi boyutundan pek hoşnut değiller. Eski samimiyeti bulamadıklarından şikayet ediyorlar. Fakat hakikati de inkar edemiyorlar: Ramazan-ı Şerif´in sofraları, yükselen değerler arasına giriyor. İş protokole dökülünce, sofralardaki samimiyete paralel olarak ifade hürriyetleri de kısmen kaybolmuş, iftar sofralarında. Hakikatler, kalb ve vicdanlardan çıktığı gibi kendilerini buralarda ifade edemiyorlarmış. Siyasi irade ve idarelerden tutunuz, Şeyh ve Liderlerin arzularına göre; fikir ve duygular yeni yeni elbiseler giyiyorlarmış, buralarda. Yukarıda arzettiğimiz üzere; II. Avrupa´nın Kuzey Afrika´da, Suriye´de; Irak, Afganistan ve Yemen´de bombalarla imhaya çalıştığı Ramazanın Avrupa başkent ve metropollerinden ta ücra köylerine kadar bu kadar ilgi ve alakaya mazhar olması, müslümanların oturup gözyaşları içinde şükredeceği bir durum olmalı, değil mi?

İTTİFAKLAR PEKİŞİYOR…

Ah cehalet, ah!… O olmasaydı şu sofralardaki muhabbet dalgalarından, dünyanın bir çok problemini çözecek enerjiyi elde edebilirdik. Avrupa toplulukları; bilhassa I. Avrupa´nın çocukları bu sofralarda müslümanlardan yardım bekliyorlar: Kur´ân´dan ve peygamberimizden dertlerine deva olacak çareleri ehl-i imandan dinlemek istiyorlar. II. Avrupa´nın bombardımanı altında çözülmeye yüz tutan aileleri, metropollerin beton merdivenlerine yığılıp kalmış gençliği, insanlık düşmanlarınca her gün çalınan teknolojileri, bireysellik hastalığının kapı araladığı ve her gün dağ dağ büyüyen sevgisizlik, saygısızlık ve düşmanlıklar için, islamiyette çare aramaya gelmiş milyonları sofralarımıza buyururken, maalesef söz konusu devaları Kur´ân ve sünnet tezgâhından hazırlamakta hala uzağız. Fakat hakikat güneş gibi doğdu, iftar sofralarının üzerine… Hem birinci I. Avrupa´nın çocukları ve hem de Ramazan-ı Şeriflerde gurbeti vatan edinmeye çalışan Asya´lı ve Afrika´lı müslümanlar; yukarıda arzettiğim tüm meselelere çözümün Kur´ân ve Peygamber´de olduklarına inanıyorlar. İnanıyoruz ki; şu tanışma ve kısmen anlaşma seanslarını, nihalleşmeye yüz tutan güzel ittifak dönemleri takip edeceklerdir. Bunu ne Türkiye Kemalistleri, ne onlara oyuncak olmuş siyasal islam orjinli hükümetler ve ne de II. Avrupa´nın saldırgan dinsiz ve ahlaksız çocukları…  Mesih´in misafir olduğu Ramazan-ı Şerif sofraları misyonlarını icraya devam ediyorlar.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Sofraların hakikatlerin yayılmasındaki etkinliğini ve rolünü güzel izah etmişsınız. tebrikler.

  2. Ramazan sofralarına hiç bu açıdan bakmamistim.bizim ülkemizde israf ön plana çıkınca bizde nazarlar maddeye takılıyor maalesef.Ama gerçekten herseyin manasını iyi okumak lâzım. Şimdi ramazan boyunca iftar sofralarının hazırlığında yaşadığım yorgunluklar surura değişti. Rabbim inşaallah kabul etsin

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*