Şöhret belası

“İnsanda, ekseriyet itibarıyla, hubb-u cah denilen hırs-ı şöhret ve hodfuruşluk ve şan ve şeref denilen riyâkârâne halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki sahibi olmaya, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’î, küllî arzu vardır. Hattâ o arzu için hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevk eder.

Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir.(Mektubat, s.402)”

Makam ve mevki sahibi olmak, şan ve şeref gösterisinde bulunmak, halkların nazarında gözde olmak, toplumda yüksek noktalarda gözükmek bu gün için cemiyette hastalık seviyesine geldi. Bilhassa basının ve televizyonların etkisi ile şöhret sahibi olmak için çok şeyler feda ediliyor. Şöhret bir bela olmaya başladı. Alkışlar ise sanki bu belanın ayak sesleri gibi. Abartılı övgüler ve alkışlarda menhus bir lezzet var. İnsandaki tüm firavunluk duygularını okşuyor. Nefsi kabartıyor, enaniyeti şişiriyor.

Cemiyette nazar-ı dikkati celp eden her sahada bu durum var. Sanat dünyasında, sinema ve televizyon sahasında, spor camiasında, siyaset arenasında, hatta maneviyat cenahında bile bu var. Abartılı övgüler, yersiz alkışlar, “en büyük sanatçı” gibi sözler, “ne büyük futbolcu” gibi şişirmeler, “Türkiye seninle gurur duyuyor” gibi tezahüratlar hep bu tür sıkıntıların göstergesi.

İnsanların gözünde şöhret sahibi olmak o kadar temelsiz bir durum ki, mahiyeti biraz olsun bilinse bu yola hiç girilmez. Zira gözünde yer tutmaya çalıştığın insan senin gibi aciz ve zayıf birisi. Bir gün gelecek o da senin gibi ölüp gidecek. Fani olan birinin nazarında şöhret olsan ne yazar, olmasan ne yazar. Belki bir kaç yıl devam eder ancak sonunda şöhreti ile birlikte ölür gider.

Eğer kalıcı bir şöhret istiyor isek Allah’ın nazarında bir şöhret kazanalım. İmanla Allah’a intisap edelim ki ebedi olarak anılalım. İbadet ve itaat ile kendimizi Rabbimize sevdirelim ki, Onun cennetlerinde hiç yok olup bitmeyen makamlar kazanalım.

Nurlarda geçen şu sözü dinleyelim ki, hakiki insan olalım:

“Evvelâ rıza-yı İlâhî ve iltifat-ı Rahmânî ve kabul-ü Rabbânî öyle bir makamdır ki, insanların teveccühü ve istihsânı, ona nispeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü, o teveccüh-ü rahmetin in’ikâsı ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür; yoksa arzu edilecek bir şey değildir. Çünkü kabir kapısında söner, beş para etmez.(Mektubat, s.402)”

İbretli bir hikaye:

O büyük bir sanatçı idi. Her zaman sanatının zirvesindeydi. Sahneye çıktığında alkışlardan yer yerinden oynardı. Alkışlar her zaman heyecanına heyecan katardı. Yine sahneye çıktığı bir zamanda alkışların heyecanına dayanamayıp, alkışlar arasında sahneye yığılıp kaldı. Alkışlarla başlayan hayatı, alkışlarla son bulmuş; ölmüştü. Şöhret dünyasında adettir diye cenazesini koydukları tabutu yine sahneye çıkardılar. Onu son kez alkışlamak isteyen hayranları oradaydı. Cenaze, adettir diye, camiye götürülür iken, yine büyük bir alkış koptu. İmam namazı kıldırmak üzere cemaatin önüne geçtiğinde ikaz etti, “Lütfen alkışlamayın” diye. Ama nafile… Arkada bekleyen büyük kalabalık daha imam selam verir vermez başladı alkışlamaya.

Cenaze arabası mezarlığa doğru giderken alkışlar devam etti bir süre. Mezarlıkta ise yine aynı manzara. Sanatçının cesedi mezara kondu, üzeri toprakla örtüldü ve kalabalık son bir kez kuvvetli bir alkışa veda etti ona. Alkışlarla geçen bir ömür, alkışlarla son bulmuştu. Kalabalık alkışlayacak yeni şöhretler bulmak üzere bir bir dağıldı. Mezardaki ise kalakaldı kendi hali ile. Uzaktan hadisleri gözleyen “bir garip” merak etti durumu, mezarın başına geldi, durdu. Kalp gözü ile dinlemeye başladı berzah alemini. Garip bir ses duydu. O da ne?.. Bu alkış sesi idi. “Allah, Allah” dedi kendi kendine… “Kabir aleminde de mi alkış?” Ancak biraz daha dikkat edince durumun hiç de öyle olmadığını anladı. Zira bu ses “meleklerin tokat sesi” idi. Kabir kapısına kadar gelen alkış sesleri, kabrin ötesinde tokat sesine dönüşmüştü.

İşte böyle değerli kardeşler. İnsan bu dünyada şöhret sahnesinde alkışlarla menhus bir lezzet alır iken, kabir ötesinde tokatlarla azap çekme ihtimali var. Her zaman bu şöhret belasına karşı uyanık olmak gerekiyor.

Allah bizleri şöhret belasına meyletmekten korusun. Amin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*