Son Şahitler’den Bedîüzzamân ve Konya hâtıraları

Bedîüzzamân ve talebeleri ile ilgili hâtıralar denince muhakkak akla Necmeddin Şahiner’in Son Şahitler adlı dört ciltlik kitapları gelir.

Bu kitaplar hazırlanırken uzun tetkikatlar yapılmış olup, son şahitlerle bire bir görüşmeler yapılarak eserler vücuda getirilmiştir. Bu eserler alanının önemli eserleri olup Risâle-i Nur hizmetlerine bir cihetle önemli katkılar sağlamıştır. Kanâatim odur ki bu tür eserler şahs-ı mânevînin duâsı ve muaveneti ile vücuda gelmiştir. Cemâatî tesânüd ve intisab bu çalışmalara sırr-ı ihlâs ile kuvve-i mânevîye olmuş olmalı. Böylece çokça istifadeye medâr bir eser vücuda getirilmiştir. Bu vesileyle bizler de eserlerin vücuda gelmesinde gayret sarf eden Necmeddin Şahiner’e teşekkürlerimizi iletiyoruz. Çünkü zaman zaman çalışmalarımızda bu eserlerden istifade ediyoruz ve özellikle araştırma yazılarımızda bu eserleri tarayarak ilgili yazılarda kullanıyoruz. Bedîüzzâman ve Konya ile ilgili yazımızı hazırlarken de bu eserlerden çokça istifade ettiğimizi belirtmek isterim. Bu girizgâhtan sonra “Son Şahitler’den Bedîüzzamân ve Konya Hâtıraları” ile sizleri baş başa bırakalım istiyoruz.

Abdülbâkî Arvasi1 Anlatıyor:

Abdülbâkî Arvasi, Bedîüzzamân Said Nursî ile son olarak aradan yıllar geçtikten sonra, 1960 yılı başında Konya’da görüşmüştü. Bu görüşmeyi ise şöyle anlatıyor:

“Mevlânâ türbesini tatil günü olmasına rağmen açtırdık. Üstâd türbeyi ziyâret etti. Mevlânâ’nın rûhuna duâ ve Fatiha okudu. Kardeşi Abdülmecid Efendi’yle görüştü. Konya’ya gelmesi de çok hâdiseli geçmişti. Gazeteler, polisler yaygara yapmış ve sıkı emniyet tedbirleri alınmıştı.

“Üstâd’ın elini öptüm.

Bana: “Olur böyle şeyler… Demek seninle yine görüşecektik. Nasıl, daha Arvas’a gitmedin mi?’ dedi. Ben de, ‘Hayır, daha gitmedim’ dedim. Gitmemi söyledi. “Ben de Üstâd’ın sözü üzerine çoluk çocuk o sene Arvas’a gittik. Üstâd bizimle vedalaşırken gözyaşları akıyordu. ‘Bu sizinle son görüşmem, hakkınızı helâl edin’ dedi. Hep ağladık, gözyaşları içinde Üstâd’dan ayrıldık.”2

Eski Ağrı Müftüsü Abdulbâri Polat da Bedîüzzamân Hazretleri’nin bir Konya ziyâreti esnasında Mevlânâ Camii’ni ziyâretinde “Abdülmecid (Ünlükul) Efendi’nin anlattığı” hâtırasını naklediyor:

“Birgün Üstâd Konya’ya gelmişti. Mevlânâ Camii’ne gelince bana, ‘Abdülmecid öyle acıkmışım ki… Ben ziyâretten çıkıncaya kadar bir çorba getirir misin?’ dedi. Hemen eve gittim. Hazır bulunan bir tas mercimek çorbasını alıp getirdim. Mevlânâ Camii’nin kapısında kendisine ikram ettim. Çorbayı içtikten sonra yeleğinin cebinden iki kuruş çıkarıp bana uzattı. Ben, ‘Çorbayı para mukabili olarak mı getirdim?’ deyince bana şöyle dedi: “Abdülmecid al hakkını, bu senin hakkındır. Benim ihlâsımı bozma!’”3 İşte maddî ve mânevî her şeyden ferâgat mesleğinin tezahürü olan fiiliyatlardan birisi de bu istiğna düsturudur.

Rifat Filizer4 Anlatıyor:

“Üstâdımızın kardeşi Abdülmecid Ünlükul’la da münasebetlerim olmuştur. Hocamızın İman Dalı ve Dü Mezhebi isimli eserlerinin hazırlanmasına yazıhanemde bizzat müzaheret ettim. Risâle-i Nur Külliyatı’ndan Mesnevî-i Nuriye’nin Arapça’dan Türkçe’ye çevrilmesi de benim ricam ve Üstâdımızın emir buyurmaları neticesi, yine hocamız Abdülmecit tarafından icrâ edildi.

“1959 yılı sonlarında, Üstâd Konya’ya teşrif etti ve Mevlânâ Meydanı’na indi. Öğle namazını Selimiye Camii’nde eda ettiler. O gün Konya tarihî bir gün yaşıyordu.

“Öğle namazından sonra Üstâd Mevlânâ’yı ziyâret etmek istedi. İç kapıdan girip, bir iki adım attıktan sonra durdu ve ellerini açarak duâ etti. Daha sonra kardeşi Abdülmecid Efendi’yi ziyâret etmek istedi. Ancak polislerin mâni olması üzerine, kardeşi ile ancak kapıda ayaküstü görüşebildiler. Daha sonra Konya’dan ayrıldı. ”Allah gani gani rahmet eylesin.”5

Yine Son Şahitlerden Yaşar Gökçek6 Üstâd’ın son Konya ziyâreti ile ilgili şu bilgileri aktarır:

“Üstâd’ın Urfa’ya hareket ettiği gün, öğleden sonraydı. Abdülmecid Efendilerin Mevlânâ Meydanı’na çıkan bir sokaktaki evlerinin üst katında hep beraber oturuyorduk. Kapıları çalındı. Kapıya bakan Saadet, Üstâd Hazretleri’nin teşrif ettiklerini ve aşağıda arabada beklediklerini haber verdi. Abdülmecid Efendi’yle beraber hepimiz kapıya indik.

Üstâd, arabadan; “Abdülmecid ben Urfa’ya gidiyorum. Belki bir daha görüşemeyeceğiz. Bana hakkınızı helâl ediniz’ buyurdular.

“Abdülmecid Efendi:

“Seydâ! Bizim sana ne hizmetimiz oldu ki, hakkımız olsun. Asıl sen bize hakkını helâl et. Bizi sen okutup yetiştirdin’ dediler.

“Bunu üzerine Üstâd:

“Senin de, Rabiâ’nın da bende çok haklarınız vardır. İkiniz de bana haklarınızı helâl ediniz’ buyurunca karşılıklı helâllaştılar. Üstâd arabadan yerleşmek üzere biraz geri çekilmişken, tekrar eğildi ve Abdülmecid Efendiye:

“Abdülmecid, Abdülmecid! Bu kadar korkak olma! Vallahi mahpushanede sana Rabiâ’dan daha iyi bakarlar’ buyurdu.

“Abdülmecid Efendi de, “Seydâ! Ben neyleyeyim ki, Cenâb-ı Hak benim cesaretimi de sana lütfetmiş, seninki iki kat olmuş, bende hiç kalmamış’ dedi. “Ertesi gün Urfa’dan Konya’ya ve hemen hemen bütün Türkiye’ye edilen telefonlar, o gün Üstâd’ın fâni âlemden bakî âleme göçtüklerini haber veriyorlardı. “Makamları Cennet-i âlâ olsun ve Cenâb-ı Mevlâ orada da şefaatlerine hepimizi mazhar buyursun.”7

Dipnotlar:
1- Abdülbaki Arvasi, Van ilimizin Arvas Köyü’ndendir. (1899-1979)
2- Son Şahitler, N. Şahiner, Ekim 1999, 1. Cild s. 60.
3- Son Şahitler, N. Şahiner, Ekim 1999, 4. Cild s. 230.
4-1923 Konya’da dünyaya geldi (1948-1993).
5 -Son Şahitler, N. Şahiner, Ekim 1999, 2. Cild, s. 318.
6- 1921’de Diyarbakır’ın Ergani kazasında dünyaya gelen doğan Gökçek, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü mezunudur. Merhum Abdülmecid Nursî’nin (Ünlükul) çok yakın ve candan bir aile dostudur. Kendileri Cizreli Seyda Hazretleri’nin bir talebesidir.
7- Son Şahitler, N. Şahiner, Ekim 1999, 4. Cild, s. 291.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*