Sonuç

Yakın tarih denilen süreç içinde cereyan eden hadiselere bir bakın. Birçok olumsuzluk mevcuttur. Eğitim ve eğitim sistemi dediğimiz unsur da bu süreçte yeniden yapılandırma yoluyla nasibini almıştır.

Nasıl mı?

“Ben” denilmiş” biz” yerine.

Şahıs ikamesi vardır bütün müfredatta. Ders kitapları ”derin izm”lerle hazırlanmış. Kuru bilgiler serpilmiş. Şekilcilik esas alınmış, muallim yetiştirmede aslolan kriterler rafa kaldırılarak tek tip zihniyete malik eğitimci yetiştirme yönüne gidilmiş, eğitimde terbiye unsuru yok sayılarak değerler eğitiminin köküne adeta kezzap dökülerek manadan yoksun bilgiler kavratılmaya çalışılmıştır.

Şimdi düşünüyoruz. Eğitimde böylesine sakat bir zihniyetin mevcudiyeti nasıl bir insan tipi yetiştirir dersiniz?

Bu bir sonuçtur. İşte halimiz ortada…

Toplumda olumsuzlukları yetiştiren sistem olmuştur. Yolsuzluklar ayyuka çıkmış, hırsızlık, başıboşluk, inançsızlık, anarşi, edep dışı davranışların ortaya çıkmasında mevcut eğitim sistemi ile yetiştirilmenin payı yok mudur?

Konumuza ışık tutması açısından toplumda cereyan eden hadiselere yönelik şu ibret dolu değerlendirme oldukça manidardır. Risale-i Nurlarda şekillenen şu dersi hakikati birlikte okuyalım.

“Bir zaman bir adam bir sahrada bedeviler içinde ehl-i hakikat bir zatın evine misafir olur. Bakıyor ki onlar mallarının muhafazasına ehemmiyet vermiyorlar. Hatta ev sahibi evinin köşesinde paraları oralarda açıkta bırakmış.

Misafirhane sahibine dedi:

Hırsızlıktan korkmuyor musunuz böyle malınızı köşeye atmışsınız?

Hane sahibi dedi:

Bizde hırsızlık olmaz.

Misafir dedi:

Biz paralarımızı kasalarımıza koyduğumuz ve kilitlediğimiz halde çok defalar hırsızlık oluyor.

Hane sahibi dedi:

Biz emr-i İlâhî namına ve adalet-i şer’iye hesabına hırsızın elini kesiyoruz.

Misafir dedi:

Öyle ise çoğunuzun bir eli olmamak lâzım gelir.

Hane sahibi dedi:

Ben elli yaşına girdim bütün ömrümde bir tek el kesildiğini gördüm.

Misafir taaccüp etti dedi ki:

Memleketimizde her gün elli adamı hırsızlık ettikleri için hapse sokuyoruz. Sizin buradaki adaletinizin yüzde biri kadar tesiri olmuyor.

Hane sahibi dedi:

Siz büyük bir hakikatten ve acip ve kuvvetli sırdan gaflet etmişsiniz, terk etmişsiniz. Onun için adaletin hakikatini kaybediyordunuz. Maslahat-ı beşeriye yerine adalet perdesi altında garazlar zalimane ve tarafgirane cereyanlar müdahale eder hükümlerin tesirini kırar. O hakikatin sırrı budur:

Bizde bir hırsız elini başkasının malına uzattığı dakikada haddi şer’înin icrasını tahattur eder arş-ı İlâhîden nazil olan emir hatırına gelir. İmanın hassası ile kalbin kulağı ile kelâm-ı ezeliden gelen ve hırsız elinin idamına hükmeden “Hırsız erkeğin ve hırsız kadınını ellerini kesin” (Maide, 38) âyetini hissedip işitir gibi iman ve itikadı heyecana ve hissiyat-ı ulviyesi harekete gelir. Ruhun etrafından vicdanının derin yerlerinden o sirkat meyelânına hücum gibi bir hâlet-i ruhiye hasıl olur. Nefis ve hevesten gelen meyelan parçalanır. Çekilir. Git gide o meyelan bütün bütün kesilir. Çünkü yalnız vehim ve fikir değil belki manevî kuvvetleri akıl, kalb ve vicdan birden o hisse o hevese hücum eder. Hadd-i şer’iyi tahattur ile ulvî zecir ve vicdanî bir yasakçı o hissin karşısına çıkar susturur.

Evet iman kalbe de, kafaya da daimî bir manevî yasakçı bıraktığından da fena meyelanlar histen nefisten çıktıkça yasaktır, der tard eder, kaçırır.”
(…)

Bediüzzaman teklif ettiği Uhuvvet Risalesinde yer alan şu hakikatler penceresinden bakılsa ülkemizde şu anda cereyan eden olumsuzluklar olmazdı, diye düşünüyoruz.

Bütün bu problemlerin çözüm yolu, doğru eğitimden ve müsbet eğitimli insanlardan geçeceği açıktır.

Eğitimle ülkemizi ve insanımızı yönlendirenler iyi düşünsün.

Hem de ciddî bir şekilde…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*