Sudan aziz muhabbet

Suyun ne kadar aziz ve sevimli olduğunu idrak etmenin en kolay yolu Ramazan ayında, Temmuz ve Ağustos sıcağında onu dem ve damarlarımızda yaşamak ve tefekkür etmektir… Akşama kadar süren susuzluk sebebiyle su o kadar sevimlidir, o kadar tatlıdır ve o kadar akıcıdır ki vücudun bütün zerrelerine büyük bir lezzet ve sür’atle ulaşır, Nisan yağmuru gibi gönüllere su serper. Her biri sanki yakıcı çölde dili-dudağı kurumuş yavrular misali hal diliyle yalvararak bekleşen uzuv ve hücrelere hayat suyu olur. Adeta onların yeniden canlanmasına vesile olur…

Evet, yakıcı sıcakta soğuk su, bu kadar azizdir, ancak sudan daha aziz bir şey vardır ki, o da muhabbet ve sevgidir. Muhabbet ve sevgi daha aziz olmasaydı, maddî ve manevî binlerce kusur ve hatalarla dolu şu garip ve aciz insanoğlu bu sıcağa dayanabilir miydi? Bu mevsimlerde Ramazan orucu bu kadar sevimli ve kolay olur muydu? Çölün ve zulmün yakıcı sıcağında bir bardak suya hasret Hz. Hüseyin (ra) ve dostları zulme karşı dimdik ayakta kalabilirler miydi? Âlemlerin Rabbi olan Allah’a ve O’nun sevgili Resulüne (asm) olan sevginin, hürriyet ve adaletin muhassalası olan şehadet şerbeti daha aziz olmasaydı bu dünya, bu kâinat ayakta kalır mıydı?

Suyu seven insan elbette, yakıcı ve yanıcı maddeleri aşk-ı kimyevî ile bir araya getirip binlerce faaliyetle süzgeçlerden geçirip tertemiz bir içecek olarak halk eden, bütün suların Rabbi ve sahibi olan Allah’ı kayıtsız şartsız sevmeli. Aklı ve kalbi olan her insan, suyun yapı taşındaki atom altı parçacıkların hız ve hareketlerinden, dağı taşı delen yeraltı ve yerüstü nehirlerine ve okyanuslara; kıt’aları kateden bulutlara ve yağmura, yerden kaynayan çeşme ve pınarlara kadar cisimleşmiş rahmet ve muhabbet olan suların Yaratıcısını damlalar ve zerreler adedince tesbih etmeli, zikretmeli ve tefekkür etmeli…

Şüphesiz hepimiz nihayetsiz cemal ve kemal sahibi Cenâb-ı Hakk’ı hadsiz bir arzu ve istekle sevmek istiyoruz. Ancak ne kadar muvaffak olabildiğimiz, arzu ettiğimiz seviyeye ne kadar çıkabildiğimiz ve en başta ne kadar gayret ettiğimiz önemli… Muhabbetullah için öncelikli olarak marifetullah yani Cenâb-ı Hakk’ı isimleriyle bilmek ve anlamak gerekiyor. Nitekim Risale-i Nur’da da birçok yerde bu iki tabir beraber zikredilir: “Hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve safi lezzet elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır.”1

Sevmek ve sevebilmek için ihlâs, sadakat, tefekkür, ibadet ve en mühimmi de duâ gerekli. Peygamberimiz (asm) de bu hususta çok duâ ederdi. Bir Hadis-i Şerifte Cenâb-ı Hakk’a niyaz eder: “Allah’ım, Sen’in sevgini bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha ileri kıl.”2 Âlemlerin Efendisinin duâsı azam mertebede kabul olmuş ki, Cenab-ı Hak ona “Habibim” diye hitab etmiş. O kadar makbul bir seviyede tezahür etmiş ki, o sevgi sebebiyle her türlü eza ve cefaya katlanmış, asla şekva etmemiş. Sevdiğinin davetini ulaştırmak için en muannid ve firavun meşrep adamların bile kapısını defalarca çalmış, şartlar ne kadar zor olursa olsun hakikatı tekrar tekrar tebliğ etmiş.

Onun Rabbine olan sevgisi o kadar yüksek ve o kadar ihatalı idi ki, hiç unutamadığı Hz. Hamza’yı (ra) vahşice katledenleri, kendisini taşlayanları ve bir ömür kendisine düşmanlık edenleri bile affetti. “Ey habibim sen olmasaydın, sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” iltifat ve hakikatına mazhar olmasına rağmen “naz” değil ömrünün sonuna kadar hep “niyaz” makamında kaldı. Hak ve adaletin ihyası, mazlûmların can ve mallarının muhafazası için en zayıf zamanlarında bile ön safta cihad etti. En güçlü olduğu zamanlarda dahi yakasına sarılan bir bedevîye de kızmadan öfkelenmeden hilm ve yumuşaklıkla muamele etti, derdini dinledi. Rabbine karşı şükreden bir kul olmak için sabahlara kadar ibadet etti…

Muhabbeti anlamak için hadisteki “soğuk suyu” anlamak gerekiyor. İçilmesi, lezzetli ve kolay, hazmı rahat, faydası sayılamayacak kadar çok… Daha dudakta ve ağızda iken tesirini gösteren hatta görmekle bile, mideden çok daha erken kalbe ulaşması ve ferahlatması ruhlara su serpmesi suyun önemli hususiyetlerinden. Allah’a ve onun habibi olan Peygamberimize (asm) muhabbet de kavurucu sıcakta soğuk su gibi şifalı, ferahlatıcı, akıcı ve lezzetli… Sanki iksir gibi hadiseleri, eşyanın ve kâinatın mahiyetini değiştirecek bir hususiyete sahip. Onunla musîbetler ve hastalıklar iltifata, rahmet haznelerini açan birer anahtara, zorluklar kolaylığa, kesret vahdete, açlıklar şükür ve lezzete, üzüntüler sevinç ve neşeye, ayrılıklar kavuşmaya, düşmanlıklar dostluğa ve kardeşliğe döner.

Ramazan ayının en güzel neticelerinden birisi de rızkın hayat için vazgeçilmezliğini daha iyi idrak etmemizdir. Biz insanlar o kadar aciz ve zayıf canlılarız ki varlığımızı devam ettiren ve ayakta durmamıza sebep olan şeylerin tamamını rızık şeklinde dışardan alıyoruz. Dışardan aldıklarımız içinde bizi ayakta tutan manevî gıdalar ve rızklar ise hep unutulur. Hâlbuki fiziki gıda nasıl vücudun gelişimi, devamı ve vazifelerini devam ettirebilmesi için vazgeçilmez bir unsur ise, manevî gıdalar da maddeyi ayakta tutan ruh ve kalbin beslenmesi, ayakta durması, gelişimi ve tarakkisi için vazgeçilmezdir. İşaratü’l-İ’caz’da şöyle denilir: “İnsan, ebed için yaratılmıştır. Onun hakikî lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umûr-u ebediyededir.” Bu manevî gıdalara olan ihtiyacımızın şiddeti ve temin etmedeki aczimiz de aynı şekilde dağ başındaki ya da çöl ortasındaki bir yavrudan farklı değildir. Onun için sadece hakikî rızık vericinin kapısını çalmalı…

Manevî gıdalar sayesindedir ki, diğer canlılardan daha farklı bir seviyedeyiz. Yine o gıdalar sayesindedir ki, insanlar arasında da sayısız mertebeler vardır. Kalbler arasındaki fark çorak toprakta zorlukla hayatiyetini devam ettiren bir çalılık ile verimli arazide rahmet suyu ile sulanan ve semaya dal budak salmış koca ağaçlar arasındaki fark gibidir. Öyleyse ekmek ve su için nasıl çalışıyor ve hal ve konuşma diliyle nasıl dua ediyorsak, manevî rızıklar için de aynı şekilde gayret etmeli ve duâ etmeliyiz.

Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’da manevî rızıktan muhtelif yerlerde bahseder. Aklın, ruhun ve kalbin ayrı ayrı rızıklarını hatırlatır. Muhabbet rızkını, sevdiği Peygamberi (asm) gibi ve onun sözleri ile niyaz ederek talep eder. Otuz İkinci Söz’ün sonunda zikrettiği şu Hadis-i Şerif dikkat çekicidir: “Allah’ım! Bizi Senin muhabbetinle ve bizi Sana yaklaştıracak şeylerin muhabbetiyle rızıklandır.”

Dipnotlar:
1- Asa-yı Musa ( 226 ).
2- Tirmizî.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*