Şükrediyor muyuz?

Image
Yakınlarınızdan birinin hastalığına, hele de ona dünyadan el-etek çektirecek kadar ıztırap veren hastalığına şahid oldunuz mu hiç? Hastalıklar, bütün sağlam insanların başına gelebilecek birer musîbettir.

Yani her sağlam insan, bir hastalık adayıdır! Çünkü, fıtraten insan, bu özellikte yaratılmıştır. Bizim vücudumuz, demirden değil, taştan değil, ancak her zaman dağılabilir bir maddeden, et ve kemikten yaratılmıştır.

Bundan dolayı, bazen trafik kazası veya başka sebeblerden dolayı yaralanıp sakat kalan bir çok insan bulunmaktadır etrafımızda. Bunlara bakıp da, kendimizin de öyle olmayacağını düşünmemeliyiz. Allah muhafaza etsin, ama biz de o hallere düşebiliriz. Onun için, o hallere düşmeden önce sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz. Ve şükrünü eda etmeliyiz. Sabah yataktan kalktığımızda, akşama sağ-salim erdiğimizde, bunların şükrünü yapabiliyorsak, bize ne mutlu. Yoksa, yazık ki yazık. Bu nimetlerin şükrünün en büyük göstergesi de, başta namaz olarak Cenâb-ı Hakk’a karşı bağlılığımızı göstermektir.
“Yatım yok, katım yok, atım yok, arabam yok!” diye haline şükretmeyen bir çok kimse, hasta olduğunda ancak arabanın, atın, katın ve yatın hastalığına şifada pek bir kıymeti olmayan metalar olduğunu anlamaktadır belki. Burada da tabiî, dünya işlerinde kendinden alttakilere bakmayı öğrenmediği için rahatsız olmaktadır insan. Esasında bir hadis-i şerif olan bu ölçüyü, Üstadımız da ayrıca güzel bir şekilde tefsir etmiştir. Dünya işlerinde, nimetlerinde kendinden alttakilere bakmalıdır insan. Yani, eski bir arabası olan “Niye benim de son model bir arabam yok?” dememelidir. Hani Anadolu insanının tabiriyle ayağını yerden kesiyor ya, daha ne? Ya bir de hiç arabası olmayanlar var. Bir de onları düşünsek ya…
Yazının girişinde hastalıklardan bahsettik. Bununla alâkalı olarak, bir çok hastayı ziyaret ettiğimizde, kendilerine Hastalar Risâlesi eksenli bir şeyler anlatmanın yanında, bazı hallerde, durumundan şikâyetçi olanlara da, bir takım misaller veriyoruz. Meselâ; tanıdığımız bir ailenin şu anda 17-18 yaşlarında olan bir çocuğu var. Fakat, bu gencimiz doğuştan hareket engelli. Yani; vücudunda, başından başka bir uzvu doğru dürüst çalışmıyor. Öyle ki, bilgisayarı ve cep telefonunu dahi çenesiyle kullanıyor. Eli, ayağı var, ama işlemiyor, çalışmıyor. Yemesi, içmesi ve sair ihtiyaçları dahi başkasının yardımıyla sağlanıyor. İşte bu gencimize ben, bundan birkaç sene önce, hem Hastalar Risâlesi’nden devalar anlatmış, hem de bir misâl vermiştim: “Bak, şimdi senin durumun gerçekten zor, ama yine de şükür, beterin beteri var” diye anlatmaya başlayınca, dikkatle ve “Acaba benim durumumdan beter nasıl olur?” dercesine bir merakla dinlemeye başlamıştı.
“Eski zamanda iki kardeş varmış, ama bunlar sırt sırta yapışık doğmuşlar. O zamanki tıp imkânıyla buna bir çare de bulunamadığından, bu iki kardeş her işinde beraber hareket ediyor, bir yere gidecekleri zaman da biri yürüyor, diğerini sırtında taşıyor, o yorulunca da, öbür kardeş aynı şeyi yapıyormuş. Fakat bunlardan biri iyi kalpli, diğeri de kötü kalpliymiş. Bazen durumlarından sıkıldıklarında, iyi kalpli olan kardeş diyormuş ki: ‘Buna da şükür kardeşim, beterin beteri var.’ Kötü kalpli de, kardeşine kızıp onu bir sallıyormuş sırtında. ‘Ne diyorsun sen be! Bundan beteri olur mu?‘ diye. İyi kalpli olan yine aynı şeyi tekrar ediyormuş. Bir zaman gelmiş, iyi kalpli kardeş ölmüş. Tabiî, diğeri sırtında bir cenaze taşıyarak daha ağır bir duruma düşünce kafası ‘dank’ ediyor, ama iş işten çoktan geçmiştir, ‘Vay be, demek beterin beteri de buymuş ha!‘ diye.”
Bunu can kulağıyla dinleyip, çok da hoşuna gittiğini söyleyen bu gencimizle her karşılaşmamızda “Nasılsın?“ diye sorduğumda, “Allah’a şükür Osman Amca, beterin beteri var” diye, bana anlattığım kıssadan kinaye ile cevap verir.
Şimdi; biz ve siz, ey sıhhati yerinde olanlar! Dünyaya ait küçücük bir düzenimiz bozulduğunda kıyamet koptu zannedenler, neredeyse “Lâ taknetû min rahmetillah” hitabının rağmına Allah’tan ümidini kesenler! O genci bir gözünüzün önüne getirin ve “Elhamdulillahi alâ külli hâl, sive’l-küfri ve’d-dalâl” diyerek küfür ve dalâletin dışında her halinize şükredin, her hâlimize şükredelim! Hastalarımız da; sabır ve şükür ile, kendilerinden daha kötü durumda olan hastaları düşünerek, kendilerinin derdini ağırlaştıracak sıkıntılara girmeden sabırla şükürle karşılasınlar hastalıklarını. Birkaç defa ameliyat olmuştum. Bir tanesinin akabinde ziyarete gelen bir dostumuz, “Nasılsın?” dediğinde “Şükür hastayım” demiştim de çok şaşırmıştı. “Nasıl olur yahu? İnsan iyiyken şükreder, hastalığına da şükreder mi?” deyince, ona bazı şeyler anlatıp, misaller vererek “Niye, iyiyken iyi de, hastayken niye şükür değil ki? Hastalığı da, sağlığı da bize veren Cenâb-ı Hak’tır. Küfür ve dalâlet dışında, her hâlimize şükretmeliyiz.” demiştim.
Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*