Şükür nedir ve nasıl yapılır?

Verilen bir nimete karşı, nimeti verene saygı ve minnet duygusu ile yapılan teşekküre şükür denir. Şükür cümlesi ’’ş-k-r” kökünden gelmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de bu kökten gelen yetmişe yakın kelime bulunmaktadır. Hamd kelimesi “medih ve övme” anlamında olup şükürden daha kapsamlıdır. Şu hadis-i şerif de bunu ifade etmektedir: ’’Allah’a hamd etmeyen O’na şükretmemiş olur.”
(İbn-i Kesir, Tefsir, 1: 22)

Üç çeşit şükür vardır. Birincisi: Dil ile şükür. Bu, âyet-i kerimede şöyle ifade edilir: ’’Rabbinin nimeti gelince, onu minnetle an ve anlat’’ (Duha Sûresi, 11) Yani Allah’ın verdiği nimeti ondan bilerek anlatmak şükrün birinci çeşididir. İkincisi, kalple yapılan şükürdür. Bu da nimet vereni tanımak ve nimeti ondan bilmektir. Üçüncüsü fiil ve davranışla yapılan şükürdür. Bu da nimet verene saygılı ve minnettar olmaktır ve Allah’ın verdiği nimeti veriliş amacına uygun olarak kullanmaktır. “Siz hiçbir şey değilken Allah sizi analarınızın karnından çıkardı. Şükredesiniz diye size göz ve kalpler ihsan etti.” (Nahl Sûresi, 78) âyet-i kerimesinde, nimetlerin amacına uygun olarak kullanılması istenmektedir.

Bir insan yüz kere diliyle şükretse, ama haramlar ile iştigal ediyorsa şükretmiş sayılmaz. O halde hakikî şükür, haramlardan ve haram lokma yemekten kaçınmayı gerektirir. Hırslı, kanaatsiz insan da şükürsüzdür. İnsan üzerine düşen her türlü gayreti gösterdikten sonra az veya çok Allah ne vermişse, “Şükür Rabbime” demiyor ve şikâyette bulunuyorsa şükretmiş sayılmaz. Kısmetine razı olmayan ve israf içinde olan insan da nimete hürmetsizlikle şükre zıt hareket etmiş olur.

İnkâr, nimeti vereni kabul etmemek veya başkasından bilerek asıl sahibini tanımamaktır.
Nankörlük ise, verilen nimeti amacı dışında kullanarak israf ve zayi etmektir. Bediüzzaman Hazretleri şükürle alâkalı olarak ’’Kâinatın neticesi hayat olduğu gibi, hayatın neticesi de şükür ve ibadettir.’’ (Lem’alar, 2001, s. 512) demektedir. Ve şükrün ölçüsünü de vermiştir. Evet şükrün de belli kuralları ve uyulması gereken hususları vardır. Kişi dili ile ’’şükrederken’’, davranışları ile de bunu göstermelidir.

“Şükrün mikyası/ölçüsü kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı (tartısı) ise hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rastgeleni yemektir.’’ (Mektubat, 1991, s. 350)
Şimdi bu ölçüleri kısaca izah etmeye çalışalım:
ŞÜKRÜN MİKYASI:

1- Kanaat: Allah’ın kendisine hayır olarak takdir ettiği şeye kanaat eden ve hırs göstermeyen şükretmiş olur. Aza teşekkür ve kanaat etmeyen ise, şükretmemiş olur. Aza kanaat eden, elindeki nimet çoğaldıkça memnuniyetini ve şükrünü arttırır. Bundan dolayıdır ki, Yüce Allah ’’Şükrederseniz nimetimi arttırırım’’ (İbrahim Sûresi, 7) buyurmaktadır.

2- İktisat: Nimeti veriliş gayesi doğrultusunda kullanmak ve onu zayi etmemektir. Yani nimetin yerli yerinde kullanılması ve israf edilmemesi demektir. İsraf eden, nimetin kıymetini bilmediği gibi, nimeti vereni de tahkir etmiş olur.

3- Rıza: Allah’ın verdiği şeye razı olmaktır. İnsanın elinde olan nimetler vardır. Elinde olmayan şeylerde ise, Allah’tan gelene razı olmakla mükelleftir. Bu da şükürdendir.

4- Memnuniyet: Cenâb-ı Hakk’ın kendisine verdiği nimete memnun olmak bir şükürdür. Kişinin elindeki nimete ne olursa olsun memnun olmaması ve kanaatsizliği ise nankörlüktür. Bu durumda Cenâb-ı Hak o nimeti nikmete / azaba çevirir. Verilen nimete kalben memnun olmamak, nimeti kendisi için belâ bilmek o nimeti belâ haline getirir.

ŞÜKÜRSÜZLÜĞÜN MİZANI:

1- Hırs: Hırs mahrumiyet sebebi ve şükürsüzlüktür. Hırs bir zillet vasıtasıdır. Hırs, karıncayı ayaklar altında ezdirtirken; arı kanaatinden dolayı başlar üzerinde uçar ve en faydalı bir besini insanlara yedirir. Şayet insan da kanaat eder ve çalışırsa hem malında, hem ömründe bereket bulur ve böylece şükrüyle dünya ve ahirette çok kârlı sonuçlar elde eder.

2- İsraf: Nimetin değerini bilmeyerek elde olanı saçıp savurmak, yerli yerinde kullanmamaktır. İsraf eden zillete, mahrumiyete ve şeytanın tuzağına düşerek perişan olur.

3- Hürmetsizlik: Verilen nimetlere karşı gereken hürmeti göstermemektir. Nimetlere saygı ve hürmet göstermek yaratılışın ve şükrün gereğidir.

4- Haram ve helâli tanımamak: Nimeti vereni hakikî sahibi bilip, Onun rızasını aramak demektir. O’nun rızasında ise, helâl vardır; harama ise rızası yoktur. O’na şükür ise, rızasına uygun olan helâli talep etmektir ve razı olmadığı haramlardan kaçmaktır. Bu sebepledir ki, helâle gereken değer ve önemi vermeyen şükrü tam ifa etmiş sayılmaz. Hakikî şükür, ancak helâl nimetle olur.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Neden dinimizi türkce degilde arabca ögrenmeye zorluyorsunuz biz arapmiyiz yoksa türkmü.isteyen gitsin arabca tevsir alsin türkce olmali hercey bütün ayrintilari insanlar bilmeli din tarikatlarin yada hoca gecinen insankarin tekelinden cikmali.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*