Şükür, nimeti büyütür

İnsan şükür için yaratılmış.

Şükrün ne olduğunu bilen insanlar, Rablerine doyasıya şükretmek için ille de insanın başına pek seyrek olarak konan talih kuşunun yolunu gözlemezler. Onların gözünde şükürle alınan bir nefes havanın bile vereceği mutluluk, hiçbir şeyle değişilmeyecek kadar büyük bir mutluluktur.

Herhangi bir insanın sıradan bir günü bile, şükürle aydınlandığı zaman, içinde bir cennet çekirdeği taşıyan sonsuz bir mutluluğa dönüşür. Bunun sebebi, şükür için yaratılmış olmamızdır. Çünkü insan denen bu aciz varlığın bütün yetenekleri en üst düzeyde bir şükrü yerine getirecek şekilde düzenlenmiştir. Görmesinden işitmesine, tatmasından anlamasına kadar. Âlemlerin Rabbi, insanı şükre ihtiyaç duyacak şekilde yaratmıştır. Tıpkı havaya, ekmeğe, suya ihtiyaç duyduğu gibi.

Gerçi insan şükretmese de, bu nimetlerle hep iç içedir. Ancak her an bir şükür duygusunu yaşamakla, bunları harekete geçirir. Hayat o zaman renklenir, nimetler o an bereketlenir. Şükretsin ya da etmesin, Allah’ın gizli ve açık nimetleri herkesin üstüne her yönden yağmur gibi yağar durur. Ancak şükredenler bu nimetlerin farkına varırlar.
Şükreden insan için her şey bir takdirin eseridir, hiçbir şey, tesadüfün eseri değildir. Şükreden insan, Allah’ın rızasını kazanan insandır. Niçin yaşadığının farkına varandır. Kendisini yaşatanın varlığına bütün duygularıyla inanan bir insandır.
Şükür, nimetleri büyütür.
Nimetler, şükürle güzelleşir. Çünkü nimetleri yaratan Allah (cc) güzeldir. O’nun bütün isimleri en güzeldir.
Güzellerin güzeli olan Allah’a duâların da en güzeli olan şükür yaraşır. Yaratılanların en güzeli olan insana da, şükürlü bir hayat yaraşır.
Şirkten şükre hamd ile geçilir. Allah’a, şükranla dolu bir kalple, şükürle geçer insan. Hamd ve şükür, hâlden ve Allah’tan memnuniyettir.
Kur’ân’ın ilk sûresinin de “Elhamdülillahi Rabbi’l Âlemin” diye başlaması, gayet manidar değil midir?
Şükreden insanın gözünde bir kum tanesi de değerlidir, bir yudum su da azizdir. Çünkü o, bu nimetin sahibini bilir. Rabbi de ona şükür ile kendisini bildiğini bildirir.
Şükür ile insan, her şeyin yerini, değerini takdir eder. Hiçbir şeye hor bakmaz, küçük görmez. Herkese, yaratılan her şeye gönül yüceliğiyle bakar. Bir taşın, bir çiçeğin, bir yıldızın, bir bulutun, bir yağmur tanesinin bile kâinatta bir görevinin olduğunu bilir. Her şeyin her şeyle alâkasını düşünür. Her şeye anlamlı bir gözle, şükür dolu bir kalple bakar. Huzur içinde yaşar.
***
‘Her Güne Bir Öykü’ kitabımızda yer alan, Dr. Cenap Şirin’e ait küçücük ama hafızanızdan hiç silinmeyecek bir öykü:
Ortaokul sıralarında iken Türkçe öğretmenim anlatmıştı.
İsviçre’de bir çocuk, okula giderken yolu üzerinde duvardan sarkmış bir gül görür, duvara tırmanıp gülü koklar, sonra aşağı inip yoluna devam eder. Onun bu davranışını dikkatle izleyen bir adam, çocuğun duvara kadar çıktığı hâlde çiçeği neden koparmadığını sorar. Çocuk cevap verir:
“Onu koklamak, herkesin hakkıdır!”
***
Şükreden bir kalbe sahip olan insan, yaratılan her şeye, her şeyin hakkına saygı duyar. Allah’a olan sevginin bir işareti de, O’nun yarattığı her şeyi değerli görmek, kıymetli bilmektir. Bu, bir gül de olur, gönül de olur; fark etmez. İnsan Rabbini sevdi mi, O’nun yaptığı her işe sevinir.
Aç olan bir insana şükür, ekmek ve katık yerine geçer. Şükreden insanın önce ruhu doyar. Ruh doydu mu zaten, mide haydi haydi doyar. İman sahibi olan bir insan, bir yandan midesini helâl olan nimetle; diğer yandan da kalbini ve ruhunu şükürle doldurur.
Şükreden insan, Allah’ın cezasından da korkar, ama O’nun affediciliğinden de hep ümitvar olur.
Nimet, şükürle büyür. Şükürle ve hamdle büyür de büyür. Bir zaman gelir ki, burada ‘Elhamdülillah’ diyen, cennette Elhamdülillah meyvesini yer.
“Elhamdülillâh kelimesi, Cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip, sana takdim edilir. Burada meyve yersin, orada Elhamdülillâh yersin!” (Sözler, 590)
Nimetin küçüğü olmaz. En küçük nimet dahi büyüktür. Şükür, nimeti büyütür. Hayat şükürle yürür. Ve insan şükürle büyür, şükürle yürür. O zaman koca kâinat, adeta bir şükür fabrikası olur.
Şükür, insana okumayı da öğretir. Hem kendini, hem de kâinatı. O da Allah’ın adıyla, ‘Bismillah’ diyerek okur. Kalpten yanağa, yanaktan dudağa yol bulur damlalar. Dudaklar şükre durur. Şükürlü bir göz, şükürlü bir dokunuş ve okuyuş, kâinatın kalbine silinmeyen bir nakış gibi yerleşir.
***
Selman-ı Fârisî (ra) aktarıyor:
“Allah (cc) Hz. Âdem’i (as) yarattığı vakit ona: ‘Bir şey var ki, yalnızca Bana aittir. Bir şey var ki, o da yalnız sana hastır. Bir şey de vardır ki, ikimizin arasında ortaktır.
Bana ait olan, senin bana perestiş edip başkasını Bana ortak koşmamandır. Sana ait olan ise, amelinin karşılığını sana vermemdir. Ben bağışlarım. Ben çok bağışlayan ve çok merhamet edenim. İkimizin arasında ortak olana gelince, senden duâ ve niyaz atmek, Benden ise duâna icabet edip istediğini vermektir.’ buyurmuştur.” (Ahmet ibn Hanbel, Kitabü’z-Zühd, 80)
***
“Ey İnsanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz, ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir ve hamd O’na mahsustur.” (Fâtır, 15)
***
Hz. Peygamber (asm) şöyle buyuruyor:
Bütün duâların anlamlarını içine toplayan kelimelerle duâ edin. Yakarırken şöyle deyin: “Allah’ım, bugün ve gelecekte bildiğim ve bilmediğim bütün iyilikleri Senden ister, bildiğim ve bilmediğim bütün kötülüklerden Sana sığınırım. Allah’ım, cenneti ve cennete götürecek söz ve işleri Senden ister, cehennemden ve cehenneme sürükleyecek söz ve davranışlardan Sana sığınırım. Allah’ım, benim için belirlediğin her işin sonunun hayır olmasını Senin rahmetinden isterim. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi! Affet…” (Hayat’üs Sahabe)

“Bohçam boş,
Öteberim eksik,
Azığım kuru,
Canım aç…
Yüzüm sana çevrili
Adımım sana
Irmaklarına
Bir lokma suyla geldim,
Su denmez
Kabul ola, affola!”
— Cahit Zarifoğlu
***
Evet, şükür, nimeti büyütür, ziyadeleştirir. Baktığımız, gördüğümüz, işittiğimiz her manzara, her güzel söz de bir zikir ve şükür olur. İnsanın gözü, yeryüzünün çiçeklerinden bal toplayan tatlıcı sineği, o mübarek arı gibi olur. Şükür peteğini, tefekkür ile doldurur.
O zaman insan, her haliyle bir şükür fabrikası olur. Hayaliyle de, niyetiyle de. Hayatı Allah’tan bilmek, nimetleri O’ndan bilmek, hatta ettiği şükrü dahi O’nun nimeti bilmek, o şükre karşı bir şükürdür.
Şükür, nimeti büyütür.
Rabbim, şükrüne şükürler olsun Senin. Ey kalbim! Rabbimin şükrüne; şükürden uzak kalma, uzak durma!
Not: Bazen ne yazı yazacak hâl, ne de bir şeyler söyleyecek dil kalmıyor insanda. Ancak duâlarınızın bereketiyle ve Rabbimizin inayetiyle kolaylaşıyor her şey. Her daim müstecap duâlarınızı bekler, duâlar ederiz…
Son zamanlarda bazı arkadaşlarımızın yaşadığı kritik olaylar ve ölümün eşiğinden dönmeler, cemaatçe birlikte ettiğimiz duâlara Rabbimizin verdiği cevaplardır. Buna da şükürler olsun.
“Evet, Risâle-i Nur’un şahs-ı manevisinden gelen şifa duâsı, öyle yüz bin doktora mukabil gelir diye biz de tasdik ettik. Bu hastalığın leyle-i Kadirde Risâle-i Nur’un Talebeleri, hususan masumların ettikleri şifa duâları öyle bir derece harika bir surette tesirini gösterdi ki, Üstadımıza sıhhat halinden daha ileri bir surette birden bir vaziyet verildi, leyle-i Kadre lâyık bir tarzda çalışmaya başladı. Risâle-i Nur şakirtlerinden gelen bu duâ-yı şifa, harika bir mu’cize gibi, bir keramet olduğunu biz gözümüzle gördük.
Orada bulunan kardeşlerimize birer birer selâm ve arz-ı hürmet eder duâlarını isteriz. Bura Risâle-i Nur şakirtlerinden kardeşiniz Emin, Mehmed Feyzi” (Kastamonu Lâhikası, 69)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*