Sungur Ağabey diyor ki…

14 Haziran 2005 günü Hz. Mevlânâ diyarında, maddî ve manevî bir sıkıntı ve üzüntü içinde idim. Bir iş merkezinde karşılıklı konuşmalar devam ederken cep telefonum çaldı. “Sizinle Mustafa Sungur Ağabey konuşacak” dediler. Bende bir güneş doğdu o anda, bütün sıkıntılarım izale oldu. Çünkü uzun zamandır muhterem Sungur Ağabeyle telefon ile görüşmemiştik. “Emir buyurun ağabey” dedim.

“Hayır emir yok, seni tebrik için aradım. Şu anda senin yazdığın ‘Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid Nursî’ kitabını okuyorum, çok beğendim, bin barekâllah ve bin maşaallah kardeşim… Esasında benim de bir hatıram var. o­nu da anlatacağım, yeni baskıya koy kardeşim…

“Hatıratım şudur: Hz. Üstad Bediüzzaman 1950 başlarında 2 takım külliyatla beni o günkü Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki Efendiye gönderdi. Birini Ahmet Hamdi Akseki’nin şahsına, bir takım da müşavere kuruluna. Başkan Akseki Ankara’da kendi odasında, bana dedi ki: ‘Hazreti Bediüzzaman vehbî bir ilme malik, Üstadın ilmi ölçüye, mikyasa gelmez. Fakat kardeşi Abdülmecid Nursî’ye gelince, ben dünyada böyle bir âlim zatı görmedim’ dedi.”

Ömrünü nur-u Kur’ân’a vakf-ı hayat eylemiş, fevkalâde bir hafızaya sahip ve halen Türkiye’de ve dış dünyada Risâle-i Nurların intişarı için büyük enerji ve gayret gösteren, son dönemlerde gazetemizde müjdeli haber ve beyanları çıkan, panel ve konferanslarımızda konuşan, duâ eden muhterem Mustafa Sungur Ağabeyimizin bu hatırâtı, bizim için azizdir ve kitabın 3’ncü baskısında benim de yeni tesbitlerimle birlikte, yayınevine sunacağız, inşaallah yayınlanır ümidindeyim.

Sungur Ağabeyi telefonda da olsa bırakmadım. Konya’da Bediüzzaman Panelinin nasıl geçtiğini ve nasıl gördüğünü sordum. “Çok iyi geçtiğini, tebrike şayan olduğunu” ifade ettiler. Ben de dedim ki: “Muhterem ağabey, telefonu kapama, görüşmemizi Konya panelinde kürsüye dâvet ettiğim Hilmi Doğan Ağabeyin yazdığı şiir ile noktalayalım.” “Oku bakalım kardeşim” dedi.

“Sadakat burcunda bir necm-i neyyir,
Fenâfinnur olup gitmiş Zübeyir…
İhlâs deryasında Bayram’ı seyir,
Şefkat kahramanı Sungur dediler.”

Muhterem Sungur Ağabeyimizin naklettiği hatırat dönemlerinde Abdülmecid Nursî (Ünlükul) Ürgüp’te müftü idi. 1940 yıllarında açılan imtihana Malatya’dan girer ve göreve getirilir. Merhum ağabeyimiz 1940 ilâ 1952 yılları arası Ürgüp’te müftülük görevine devam eder ve çok talebe yetiştirir. Emeklilik için müracaat ettiğinde, umulmadık bir muamele ile karşılaşır. Kendilerinin bana ve aile büyüklerimize Konya’da anlattığı şudur:

“Hazretim, biz emeklilik müracaatını yaptık. Emekliliği beklerken görevimize son verdiler. Meğer Van’da, 1925’te Van İdadiye Mektebinde ulum-u diniye muallimliği yaparken Ağabeyim Bediüzzaman Hazretlerini, o zamanki malûm zihniyet, bazı muhterem zevatla birlikte garbî Anadolu’ya sevk ettiler. Benim de görevime son verdiler. Fakat son vermekle kalmamışlar, kırmızı kalemle ‘Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid’e Türkiye’de hiçbir resmî dairede görev verilmeyecektir’ ibaresini koymuşlar. Vaktâ ki müracaatımızda önlerine bu satır çıktı, bizim göreve son verdiler.”

Bu hazin hatıralar, 1951 öncesi Türkiye belgeselidir. Muhterem Mustafa Sungur Ağabeyin telefon ve hatıratı beni tekrar oralara götürdü.

Kendisine binler teşekkürler…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*