Sünnet-i Seniyye edeptir

Mesnevî-i Nuriye’de; ‘’Rububiyet-i ammenin işaretlerindendir ki, kâinat kitabında öyle büyük harfler vardır ki, o harflerin bir kısmında bir kelime yazılıdır. Meselâ, o kitapta bahir, şecer, arz birer harf makamındadırlar. Birinci harfte semek kelimesi, ikincisinde şecer kelâmı, üçüncüsünde hayvan kitabı yazılmıştır. Hatta, ‘’yâ, sin’’ suretinde tam Yâsin Sûresi yazıldığı gibi, bazı masnuatta, bir kelime olan isminde, çekirdeğinde o masnuun sûresi ve kitabı yazılmıştır’’1

Günümüzde ’Yâsin Sûresi ve sûretindeki gibi mukaddes isim ve resimler: Propaganda, tanıtım ve ticarî amaçlar için kullanılmaktadır. Billboard ve panoları süsleyen ve promosyon amaçlı afiş ve broşür ve el ilânlarıyla gazete ve dergi, takvim ve imsakiye ve benzeri materyallere işlenip basım ve yayımı yapılmaktadır.

Dahası birçok yerde birbiriyle hiç ilgisi olmayan ve hiç bağdaşmayan isim ve resim birlikte bir arada aynı materyal üzerinde kullanılmaktadır.

Halbuki Besmele, Âyete’l -Kürsî, Yâsin Sûresi ‘ne ait âyet ve sûreler ve Cenâb-ı Hakk’a ait İsm-i Âzamlar ve Esmâ-i Hüsna’sı gibi isim ve sûretler en çok saygı ve hürmetle anılmaya ve muhafaza edilmeye lâyık iken; yanlış ve dünyevî amaçlar için araç olarak kullanılmakta ve çoğu zaman da işi bittikten sonra, bu isim ve resimlere ait materyallerin gerektiği saygı ve hürmetle muhafaza edilmediği, çoğu zaman ya rastgele kullanılmakta ya da yerlere atılmaktadır. Özellikle gazete ve dergi ve afiş türünden olanlar çoğu zaman hiç de uygun olmayan rastgele amaçlar için kullanılmaktadır. Takvim, broşür türünden olanlar ise, sağa sola atıldığı görülmektedir. Böyle materyallar en azından yakılmalı ya da rastgele ve ayak altı yerlere bırakılmamalıdır.

Bediüzzaman, Sünnet-i Senniyye Risalesinde; ‘’…Sâni-i Zülcelâl nasıl ki kemal-i ehemmiyetle san’atını güzel göstermek istiyor ve müstekreh şeyleri perdeler altına alıyor ve nimetlerine, o nimetleri süslendirmek cihetiyle nazar-ı dikkate celp ediyor. Öyle de mahlûkatını ve ibadını sair zîşuurlara güzel göstermek istiyor. Çirkin vaziyetlerde görünmeleri , Cemîl ve Müzeyyin ve Lâtif ve Hakîm gibi isimlerine karşı bir nevi isyan ve hilâf-ı edep oluyor; İşte Sünnet-i Seniyyedeki edep, o Sâni-i Zülcelâl’in esmalarının hudutları içinde mahz-ı edep takınmaktır’’2 diyor.

Evet, ‘’Sâni-i Zülcelâl’in çok esması var; her bir ismin ayrı bir cilvesi var. Meselâ, Gaffar ismi günahların vücudunu ve Settar ismi kusuratın bulunmasını iktiza ettikleri gibi, Cemîl ismi de çirkinliği görmek istemez. Lâtif, Kerîm, Hakîm, Rahîm gibi esma-i cemaliye ve kemaliye, mevcudatın güzel bir surette ve mümkün vaziyetlerin en iyisinde bulunmalarını iktiza ederler. Ve o esma-i cemaliye ve kemaliye ise, melâike ve ruhanî ve cin ve insin nazarında güzelliklerini, mevcudatın güzel vaziyetleriyle ve hüsn-i edepleriyle göstermek isterler. İşte, Sünnet-i Seniyyedeki adap bu ulvî adabın işaretidir ve düsturlarıdır ve numuneleridir’’3

Demek ki, mübarek ve mukaddes mânâ ve muhtevalı isim ve resim ve suretlerine ait materyalleri lâyıkıyla muhafazası sünnetten olduğu kadar; müstekreh ve müstehcen ve çirkin şeylerin imhası da aynı Sünnet-i Seniyyedeki ulvî edeptendir.

Öyle ise, her zaman her yerde daima mihengimiz, Hazret-i Muhammed’in (asm) Sünnet-i Seniyyesi olmalıdır.

Ali Ataç

Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye, sayfa: 311, Yeni Asya Neşriyat.
2- Lem’alar, sayfa: 182. Yeni Asya Neşriyat.
3- Lem’alar, sayfa: 183. Yeni Asya Neşriyat.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*