Suriye’de taşlar yerine oturuyor (mu)?

sukru-bulutŞu demokrasi de ne nazlı şeymiş, kardeşim. İki aya yaklaşıyor ki; meydanlarımız, cadde ve sokaklarımız “demokrasi!… demokrasi!…” nidalarıyla inlediği halde, mübarekten ne bir eser, ne de bir kıpırtı…
Bu biganelik ve vefasızlık böyle devam ederse, korkarız ki ahali ümitlerini kaybetsinler. Evlerimiz bayraklarla süslenmişken, halkımız bayram havası içinde kendilerini beklerken bu denli nazlanması, elbette nazenin demokrasiye yakışmıyor.

Konumuz demokrasi değildi. Demokrasilerde millet iradesinin “makesi” olan meclisler karar verdiğinden, olup-bitenler ağır, aksak ve göz önünde cereyan eder. Türkiye’mizde ise, on yıllara sığmayacak hadiseleri aylara sığdırdığımızdan, demek bizim henüz demokrasi ile bir tanışıklığımız olmamış…

Dokuz ay önce kendisiyle bütün köprüleri attığımız ve savaş noktasına geldiğimiz bir devletle, teröre karşı omuz omuza savaşıyoruz, bu gün. Ne de olsa “seriüsseyr zamane çocuğuyuz.” Hükümetimizin tarafgirlik ve gerilim politikasıyla, kerhen demokrasi meydanlarına inen bazı dindarlarımızın, mevcut hali demokrasiye tercih edişini biliyoruz. Tek bir merkezden verilen kararlarla işlerin ne kadar çabuk ve güzel olduğuna inanıyorlar. İşleyişi demokrasi olmayan bir sistemi demokrasi adına alkışlamak da bize has bir sıfat olsa gerek. Bediüzzaman Hazretleri siyasetçilere de yazdığı Münâzarât isimli eserinde, tek merkezin; kurumların görüşlerini almadan ve demokratik devlet yapısını teşkil eden heyetlerle istişare etmeden yaptığı uygulamayı İstibdat olarak niteliyor. ”İstibdat tahakkümdür. Keyfi muameledir.. Kuvvete dayanarak zorbalıktır, bir kişinin görüşüdür. Su-i istimale gayet müsait bir zemindir. Zulmün temelidir.” (Münâzarât, s. 22)

Her şey zıddıyla bilinir. Karanlık aydınlık gibi. Belki de demokrasiye ulaşabilmek için istibdadı tanımak lâzımmış. Demokrasi meselesinde yalnızca baştaki idarecileri suçlayıp, ihtilâllerin şirazeden çıkardığı rejimi sorgulamamak doğruyu yanlış yerde aramak anlamına gelir.

YANLIŞ HESAP BAĞDAT’TAN DÖNER

Yeni Asya olarak Irak ve Suriye meselesinde söyleyeceklerimizi altı yedi seneden beri yoğunca yazdığımızdan dolayı, hükümetimizin 9 ay içinde 180 derecelik dönüşünü yeniden değerlendirmeyi zaman kaybı olarak biliyoruz. BOP’un başındaki vicdansız çetelerin bile Bağdat’ın işgalini hata olarak gördükleri bir zamanda (Paul Wolfovitz gibi), hükümetimizin İran, Suriye ve Rusya safında savaşmasını garipsemiyoruz. Neoconların demokratik Amerika ve AB karşısındaki yenilgisinin derin izlerini makyajla kapatmaya çalışmalarına da eyvallah. Zira işin içinde Kerry, İrail, Merkel ve AKP gibi zamanımızın önemli aktörleri vardı. Bin bir hile ile neoconların BOP’unu gerçekleştirmeye çalışyorlardı. Sokakta bulduğu insanlara ÖSO üniformalarını giydirmek, Rus uçakları ve Türkiye tankları eşliğinde onları Suriye’deki yerleşim birimlerinde gezdirmek ve aniden buharlaşan IŞİD’i (zaten neoconların bir organizasyonuydu, onların Toyota arabalarına artık ÖSO ve YPD elemanları binecek) kovalamak, elbette neoconların karizmasına yardımdan başka bir şey değildi. (BM’de onlarca defa ÖSO diye bir yapının Suriye’de olmadığı, daha önce toplanan insanların El-Nusra, Ahraruş Şam ve El-Kaide diğer gruplara dağıldığını ifade etmişti.)

Yanlış hesap bugün Şam-ı Şerif’ten dönüyor. Bağdat’dan dönmesi de inşallah uzamaz. İran’ın bu “antidemokratik” yapısıyla (neoconların yardımı olmaksızın) siyasal Şialığı Bağdat’a dayatması mümkün değildir. Belki de ifrat uçlar (hilâfet şiasıyla harici vehhabiliği) bu bölgede ehl-i sünnet çizgisinde uzlaşırlar. Zira Irak’ın 30 küsûr senedir çektiği savaş belâsı, fakr-u zaruret, yangın ve fitneler de inşallah son bulur. Bazı farfaracı gazetecilerin hükümetimizin Amerika’ya ve AB’ye serzenişlerini büyük çıkış olarak büyütmeleri, Türkiye’nin NATO ve AB’den ayrılabileceğini köşelerine taşımalarını, GDO’lu gazetecilik olarak tanımlamak lâzım. Zira hakikatle hiçbir ilgisi yoktur, kanaatindeyiz. Neocon ve neoliberal olarak bugün kendini tanımlayan ABD ve AB içindeki barış ve demokrasi karşıtlarını mevcut Amerika ve Avrupa Birliğinden kalın çizgilerle ayırmamız lâzım. Bazı aklı evveller CIA ile Pentagon’u karşı karşıya gösteriyorlar, Suriye’de.. Tıpkı TC ile MİT’i birbiriyle savaş içinde göstermek isteyenler gibi. Demokrasi ile gelmiş millî hükümetlere; neocon ve neoliberal cereyanların nasıl sızarak ihtilâller meydana getirdiğini yalnızca Türkiye yaşamıyor… Amerika, İngiltere ve Almanya gibi devletler de yaşıyorlar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*