Tahiri Mutlu

Rahmetli Zübeyir Ağabeyin vefatından 6 sene bir gün sonra da, Üstadın “veli” talebelerinden Tahiri Mutlu Ağabey vefat etmişti. Yani, Nisan ayı, nurun mühim iki erkânının da vefat ettiği aydı.

Tahiri Ağabey, gerçekten de velî bir zattı, takva sahibi ve çok mübarekti. Onunla şükür birkaç defa görüşmemiz, muarefemiz olmuştu. Üstadın Barla hayatındaki ilk talebelerindendi.

Daha önceki yazılarımızda ağabeylerle alâkalı bahsettiğimiz hatıralarda, Tahiri Ağabeyden de birkaç defa bahsetmiştik. Onunla hem İstanbul, hem de Ankara’da görüşmelerimiz olmuştu. Bunlardan biri şu idi: 70’li yıllarda, bir gün Lütfi Taşçı kardeşle Bayram Ağabeyi ziyaret için, Hacıbayram 27 numaraya gittik. Bir baktık ki, Tahiri Ağabey de orada. Oturmuş, okunan dersi dinliyor. Sonra namaz vakti geldi, namaz kılmak için kalktık. Mevsim yaz olduğundan bizim Lütfi kısa kollu gömlek giymişti, ama biraz dirsekten de yukarıdaydı. Rahmetli Tahir Ağabey şöyle kaşlarını bir çattı, hemen çevik bir hareketle cübbe gibi giydiği pardösüsünü (devamlı onunla gezerdi, onun için o kıyafet bir nevî cübbe mesabesindeydi) çıkartıp, alttaki ceketi de çıkartarak Lütfi’ye “Kardeşim, Üstad böyle şeylere müsaade etmezdi” deyip verdi ve kendisi de tekrar cübbesini giyerek namaz kıldık.

Yine 70’li yıllarda bir gün, Lütfi’yle Ulus Kediseven sokakta bulunan Yeni Asya büromuza uğramıştık. İkindi namazı da olmuştu. Büronun mescidinde namaz kılmaya girdik. Mescid, biraz uzun bir koridordan geçilerek arka taraftaydı. Lütfi, ikimizin namaz kıldığımız zaman yaptığı gibi, beni zorla iteleyerek imamlığa geçirdi. Fakat, namaza başladıktan biraz sonra, koridorun ucundan bir çok ayak sesi gelmeye başladı. Gelen, arkaya namaza duruyordu. “Her halde dershanedeki arkadaşlardır” diye düşündüm, ama yine de sıkılmıştım. “Ya içlerinde  imamete bizden daha lâyık kimse varsa” diye… Selâm verdikten sonra bir de ne göreyim? Bir baktım ki, başta Bayram Ağabey olmak üzere; (yanılmıyorsam) Tahirî ve Sungur Ağabeyler, Kutlular, Fırıncı, Birinci Ağabeyler ve de Kırkıncı Hoca arkamdalar (bir meşveret toplantısı sonrasında büroya gelmişler). Çok şaşırıp, mahcup olmuştum. Öyle bir mahcubiyet ve sıkıntı geçirmiştim ki; “Yahu, imamlık zaten büyük mesuliyet gerektiren bir vazife. Hele bir de böyle büyük zatlara imamlık yapmak bizim ne haddimize?” diyerek, dışarı çıktığımızda Lütfi’ye “Hep senin yüzünden oldu!” diye bayağı kızmıştım!

Dâvâsının ve Üstadının sadık bir bendesiydi o. Nurun büyük rükünlerinin vefat yıllarıyla alâkalı olarak benim dikkatimi hep bir şey çekmiştir. O da şudur: Cenâb-ı Hak, memleketin, milletin ve hassaten de Nur Talebelerinin üzerine gelen büyük bir belâ ve şerri, o hadisenin vukuundan önce veya sonra o ağabeylerin vefatıyla sanki def etmiştir. Millet aleyhindeki ilk hain ihtilâl olan 27 Mayıs 1960’dan iki ay kadar önce Üstad Bediüzzaman Said Nursî’yi, 12 Mart 1971 hadisesinden üç hafta kadar sonra Zübeyir Ağabeyi, Üstadın “Asil Türk milleti kat’iyyen o partiyi kendi ihtiyarıyla iktidara getirmeyecek“ dediği Halk Partisi’nin uzun yıllardan sonra hile ve entrika ile iş başına gelmesine ramak kaldığı ve Allah muhafaza iktidara gelse Komünist güçlerin bu sayede memlekete hakim olma ihtimalinin bulunduğu ve yine Üstadın “Mehdinin askerlerinin“ savuşturacağını söylediği 1977 seçimlerinden 63 gün önce Tahiri Ağabeyi ve 28 Şubat 1997 hain hareketinden 9 ay kadar sonra da Bayram Ağabeyi Cenâb-ı Hak yanına alarak, büyük felâketlere karşı belki de siper etmiştir.

Ankara’da bulunduğumuz günlerde görüştüğümüz ve hukukumuz olan Tahir Güzel kardeşimizin de dedesi olan Tahiri Ağabeyi, vefatının sene-i devriyesinde yâd etmek istedik. Allah, başta Üstadımız olmak üzere ahirete irtihal eden bütün Nur Talebelerine rahmet eylesin…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*