Tarihçe-i Hayat′taki fotoğrafın çekildiği yer

Bediüzzaman Hazretlerinin Tarihçe-i Hayat eserinin en arkasında yer verdiği Avrupa Nur Cemaati′ne ait fotoğraf, işte bu köyde çekilmiş.
ŞAHİNKÖY NEDEN “ÖNEMLİ?”
Bediüzzaman Hazretlerinin Tarihçe-i Hayat eserinin en arkasında yer verdiği Avrupa Nur Cemaati′ne ait fotoğraf, işte bu köyde çekilmiş. Fotoğraftan hemen önce yer alan Hafız Ali (Reşat) imzalı mektup da buradan yazılmış. Caminin yanında yer alan ve hâlâ faal halde bulunan medresede fotoğrafta yer alan talebeler yetiştirilmiş.
Hafız Ali’nin (Reşat) Nur kardeşlerine hitaben yazdığı mektupta yazdığı gibi, biz de burada olmaktan, yüzlerce Nur Talebesi yetiştirilen bir beldede bulunmaktan derecesiz memnuniyet duyduk. Hadsiz bir sürurla “o fotoğraf”ın çekildiği mekânda deklanşöre basarak zamanı orada biz de dondurduk!
Şahinköy’e tepeden bakan Karaca Ayşe Türbesi hakkında bilgi veren Muharrem kardeşimiz, orada okuma programı ve ders yapılan bir yerin olduğunu da sözlerine ekliyor. Biz ise Karaca Ayşe Türbesi′ni 1450 yılında inşa edilen Şahin Karacaahmet Camii’nin bahçesinden temaşa ediyoruz. Bu arada, Şahinköy’ün bir özelliği de burada ilk medresenin, Karacaahmet Camiinin yapılışıyla aynı tarihi taşıyor olması. Burada da ayrıntılar var, ancak siz gezip gördüğünüzde öğrenirsiniz diyorum.
“ÖLENE KADAR SARIKSIZ GEZMEYECEĞİZ”

Şahİnköy’de “önemli” bir not daha var. Biraz önce, Üstad Hazretlerinin Tarihçe-i Hayat’ın son sayfasına koyduğu fotoğraftan bahsettik. İşte o fotoğrafta yer alan ve hafız olan Mehmet Emin Amca ile bir ikindi namazı sonrası musafaha ettik. 80’li yaşlarda olan Mehmet Emin Amca, o günlere dair bazı hatıralarını anlattı. “O fotoğraf”la ilgili olan bir tanesi var ki, onu hemen aktarayım: “O fotoğrafta yer alan bütün talebeler hocamıza ‘Ölene kadar sarıksız gezmeyeceğiz’ sözünü verdik. Arkadaşlarımızın çoğu bu sözü tam anlamıyla yerine getiremedi. Allah’a binlerce şükürler olsun ki, o zamandan beri sarığımı başımdan çıkarmadım. Her nereye gittim ise başımda sarıkla dolaştım.”

İşte kendisi gibi 3 oğlu da hafız olan Mehmet Emin Amca, bizim de şahit olduğumuz üzere, vermiş olduğu o sözü bihakkın yerine getirmeyi sürdürüyor.

Akşam İskeçe merkezde ders olduğu için Şahinköy’de çok istesek de fazla kalamıyoruz. Aynı zamanda ertesi gün İstanbul’a dönüşümüz için de yola çıkacağız.

TARİHÇE-İ HAYAT’TA YER ALAN O MEKTUP
Din ve îmâna hâdim (hizmet edici), şirk ve küfrü hâdim (yıkıcı) pek azîz kardeşlerim (Abdullah, Hüsnü, Abdülkadir, Mehmed ve Süleyman Nurdaşlarım),
Evvelâ: Pek samîmi ve hâlisâne yazılan mektubunuzu alarak derecesiz memnun oldum. Muhlis beyânlarınız ve derûnî tebrikleriniz, hep coşkun dînî aşkınızdan ve has, nûra müstağrak rûhunuzdan doğma olduğundan, o Nurun elektrizasyonuyla münevver kalbleri tehyîc ve temevvüce düşürmemek mümkün değildir. Onun için, selâm ve muhabbetlerinize mukabil selâm ve meveddetlerimiz bîpâyân olduğu gibi, bu râbıta ve iştiyak ile de sizleri kucaklar ve İslâmî hasret ve saffetle gözlerinizden öperim.
Sâniyen: Gönderilmesine lûtfettiğiniz Hutbe-i Şâmiye, “Şekvâ” ve sâir mahkeme kararı ile mektuplar melfufâtını alarak fevkalhad memnun oldum. Bunun cevabını vermek üzere iken, Kerkük’ten Ahmed Ramazan kardeşimizden gönderilen Sözler mecmuasını aldım. Onun için de bînihaye tahassüslerle meşhûn-u mesâr oldum. Ona da şimdi sizinle beraber teşekkür bâbında mektup yazıyorum. Bu memnuniyet ve teşekkürlere dahi cemaatimizin bütün efrâdı iştirak ederek hepinizi selâmlar ve azîz Nurdaşlarıyla kardaşlanırlar….
Gerek ben ve gerekse bütün ihvânımız Üstad Hazretlerine bağlılığı şöyle telâkkî ediyoruz: Âfak ve enfüsten müstedlel âyât-ı bînihayeyi en iyi tefsir edecek bir insan-ı kâmile her asır muhtaçtır. Asrımızda, Şark ve Garbda fâzıl ve muktedir çok ulemâ yok değildir; fakat fânî menfaatlerden mütecerrid, sırf Nur-u Bâkî ile mütenevvir ve mütelezziz gavs-ı ferid makamında en ziyâde bir mûtemede ihtiyaç vardır. Bu evsâf-ı mebhûse ile Üstad-ı Kebîr muttasıf olduğundan zamanımızın kutbu mesâbesindedir. Ona tebâiyet, tam uyulmaya lâyık bir muktedâbîhe iktidâ mânâsındadır. Zamanın müceddidi, imâm-ı kübrâsı fetrete uğradığına göre, böyle bir mürşid-i âzama merbûtiyet vâcib derecesine varmıştır. İşte bu sâika, bizi ve onları düşünmeye bile sevk etmeden Üstad-ı Kebîre rabtediyor. Bunu yapan, onlardaki îman bağının, kendisinde mevcud bulunan nûr-u aslînin, nur kaynağının merkez sıkletindeki câzibe kuvvetine incizab ve incilâbıdır. Bunlar, bu eserleri şimdi mütâlâa ve müzâkere etmekle, tahsilleri az zamanda bâzısının derhal husûliye münkalîb olmaktadır. Yani, derhâl Nur mevzuunu idrâk kabiliyetiyle mütefeyyiz oluyorlar. “Haza min fadli Rabbi. Haza rahmetün min Rabbi.” 1
Onun için, fazl ve rahmetine karşı ne kadar hamd ü senâ edilse azdır….. Bu hizmette muvaffak olmak için, sizin bin bir müşkülâtla ikazkâr ve irşadkâr hareketleriniz gibi yıkılmaz ve sarsılmaz azim ve metânetler lâzımdır. İnşaallah her ufukta, her kutrda böyle çalışılması İslâmiyetin halâs-ı umûmisini mûcib ve müntîc olacaktır. Hâfız Ali (Reşat)
1- Bu, Rabbimin fazlındandır. (Neml Sûresi: 40)· Bu, Rabbimden bir rahmettir. (Kehf Sûresi: 98.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*