Tarkan, uyuşturucu ve şöhret

Bazı dizi film oyuncularının uyuşturucu kullandığı tescil edildi. Kimileri “denetimli serbestlik” adı altında serbest bırakıldı.

Son örneğini şarkıcı Tarkan’da gördük. Dâvâ sonuçlandı ve o da “denetimli serbestlik” şemsiyesine sığınarak bir bakıma azade oldu.

Ama magazin medyası “o kadar kusur kadı kızında da olur” düşüncesiyle üstünde fazla durmadı ve onun pırıltılı hayatını ve medyatik yönünü öne çıkardı.

Bir de uyduruktan “sosyal proje”de yer aldı mı değme örnek bir sanatçı olgusu gençlerin zihinlerinde yer eder.

Peki Tarkan gibi ünlü bir “megastar” neden uyuşturucu kullanır?

Gözaltına alındığında şu savunmayı yapmıştı:

“Bir takım sıkıntılarımı atlatmak amacıyla kokain kullanmaya başladım. Bu maddeyi bildiğim şahıslardan aldım. Bazen her gün bazen üç ya da beş günde bir bu maddeyi alırdım. Beni uyuşturucu maddeye kimse alıştırmadı. Sıkıntılı halim beni bu maddeyi kullanmaya itti.” (Basın)

Demek o objektiflere gülümseyen, sahnede insanlara tepeden bakan ve hep “mutlu poz”lar veren kişi her daim “sıkıntılı bir hal” içindeymiş.

Ünlülerin bu sıkıntılı hallerini deşifre etmek için “Etiler Koğuşu” kitabını yazan iki yazarın tesbitleri eserin önsözünde şöyle getirilmiş:

“Gençlerin idolü olmuş ünlü isimlerin, gençliğimize borçları var. Sadece kokain değil sentetik uyuşturucu kullanımı, sanat camiasında ve gece âleminde çok yüksek oranda. Gençler, ünlü isimleri taklit ediyor; saç modelinden tutun da giydiği kıyafete kadar… Amacımız uyuşturucudan zarar gören ünlü isimlerin, gençlerin karşısına çıkıp bildiklerini anlatmaları, onları uyarmaları.” (Önder Şuşoğlu ve Emrullah Erdinç, Basın)

Ünlü olmak insanı mutlu etmiyor. Para ve itibar sahibi olanlar insanı mutsuz etmek için yetiyor da artıyor bile.

İnsanı insana “köle” yapan ve kendini topluma beğendirmek için kırk takla atan, hatta bunun için riyakârlık ve dalkavukluk yapan kişinin içine düştüğü ruh hali aslında tam bir ibretlik.

Bediüzzaman Hazretleri’nin; “Şöhret ayn-ı riyadır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır” sözünü hatırlatmak tam yeridir.

Devamında, “Ve insanı insanlara abd ve köle yapar. O belâ ve musîbete düşersen, ‘İnna Lillahi ve İnna ileyhi Raciun’ de, o belâdan kurtul.”

Düşünün; bir insanın herhangi bir musîbete maruz kaldığı zaman söylemesi icab eden bir âyet-i kerimenin “şöhret”e düçar olduğu zaman söylenmesi ayrı bir ibretlik durum.

Şöhret, insanı manen telef eder, ona müptelâ olanların kurtulmasına vesile olması noktasında bu âyet-i kerimenin söylenmesi dikkat çekici bir hakikattir.

Dolayısıyla, ölümü hatırlatan “Muhakkak bizler O’ndan geldik ve O’ndanız ve O’nun içiniz, O’na dönücüleriz” sözü önemlidir.

Devamına bakalım:

“Yani; her şeyimiz malikimiz, hâlıkımız, razıkımız O’dur. Ve yine gidişimiz, rücumuz, dönüşümüz O’na olacaktır. Bunu şuuren yaşayan bir insan; ne dünya umurundan kazandığına mesrur, ne de kaybettiğine mahzun olmaz. Bütün hadisatı bir imtihan ve hikmet açısından değerlendirir. ‘Allah bes, baki heves’ der. ‘Madem O var her şey var’ manasında hayat standardı yükselir. Hadisatın altında ezilmez. Pencerelerden seyreder, içlerine girmez.” (Mesnevî-i Nuriye)

Hastalığın ilâcı belli… Şöhrete müptelâ olan insanlara bu düstur yeter de artar bile.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. ben bursada yıllarca uyusturucuyla mucadele ediyorum hala buyuklerimızden destek beklıyoruz gencler ve arkadaslarımız icin mucadele etmek bagımlı olmaktan zordur allah razıolsun deseler yeter

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*