Tavşanlı’lı istikamet timsali Ahmet Bali Ağabey’e rahmetler

1970’li yılların ikinci yarısından itibaren başladığım TKİ’ndeki görevim icabı, hemen her hafta sonu kurumun bilgisayar işleri için gittiğim Tavşanlı’da tanışma şerefine nail olduğum, mübarek insan. Her sohbeti Risale-i Nur olan muhterem ağabeyimin ahirete uğurladığımızı Yeni Asya’da çıkan taziye ilânı vasıtası ile öğrendim.

O yıllarda Risale-i Nur hizmeti içinde bulunan ağabey ve kardeşlerimizin arasına fitne fesat girmediğinden, sohbetlerinde daima hizmet ve Risale-i Nur konuşulurdu. Üstadımızın istediği o samimî muhabbet kısa zamanda tesis edilirdi. İşte Ahmet Ağabey’in şahsında bu samimiyeti tam olarak görmek mümkündü.

Risale-i Nur’larla tanışıklığım 5-6 yıl olmuştu ki daha sakin, bol zaman ve sorularıma derinlemesine cevap alabileceğim bir yer olmuştu Tavşanlı ve Ahmet Ağabeyim.

”Müfritane irtibat” düsturuna uyarak başka bir yerleşim yerine gidildiğinde, oradaki Yeni Asya ile ilgilenen kardeş veya ağabeyi ziyaret edip tanışmakla, memleketin ile geldiğin yer arasında hemencecik bir köprü kuruluverir ve aranızda tarifi imkânsız bir bağ oluşurdu. Âdeta daha önce başka bir âlemde birbirinizle tanışıyormuşsunuz da, o mekânda buluşmuşsunuz gibi…

İşte aynen öyle de; ilçenin merkezinde Ulu Cami’nin dibinde, NUR KİTAPEVİ’nin sahibi Ahmet Bali Ağabey ile ilk görüşmemizde böyle bir bağ oluşuverdi aramızda.

Kitaplarla dolu dükkânının içinde bütün gün boyunca benim meraklı sorularıma Külliyatın içinden arar bulur, cevabını verir, benim de merakımı giderirdi.

Aydın’da, Külliyatında eksikleri olan arkadaşlar, eksiklerini Ahmet Ağabeyin dükkânından getirdiğim eserlerle tamamlardı. Trenle gelip gittiğimden bana tedbir olması bakımından “Eserleri kendi eşyalarından ayrı bir çantaya koy, herhangi bir olumsuz durumda sıkıntı çekme” derdi.

Ahmet Ağabeyle beraber olmak için Tavşanlı’ya gitmeyi çok arzu eder olmuştum. Ancak ne var ki, her fani iş gibi 12 Eylül ihtilâlinde Nurculuktan hapse girmem ve daha sonra işten atılmam ile bu irtibat kesildi. Ancak telefonla görüşmemiz sık sık devam etti.

Benim ihmalim ve “ha yarın gideyim, ha haftaya gideyim” derken, yıllarca çektiği hastalığında ziyaretine gidememem, içimde derin bir ukde oldu. Yeni Asya’da taziye ilânını görünce kendime “Yazıklar olsun bana” dedim.

Risale-i Nurlar’ı anlamamda ve beni daima Yeni Asya’nın istikametli hizmet çizgisinden ayrılmamam konusunda nasihat eden bu değerli rahmetli ağabeyimi, dünya gözü ile bir kez daha görememenin üzüntüsü içindeyim.

Üstadımızın, Mektubattaki şu dersi ile teselli buluyoruz. “Bizim gibi hakikat ve ahiret kardeşlerin, ihtilâf-ı zaman ve mekân, sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mani teşkil etmez, biri şarkta, biri garbta, biri mazide, biri mütakbelde, biri dünyada, biri ahirette olsa da beraber sayılabilirler ve sohbet edebilirler.”

Vefat eden Nur Talebeleri için Üstadımız, İhlâs Risalesi’nin haşiyesinde ise; “. . . . ahirete müteallik işlerde, kardeşleri adedince ruhları olduğundan, biri ölse ‘diğer ruhlarım sağlam kalsınlar; zira o ruhlar her zaman her vakit sevapları bana kazandırmakla mânevî bir hayatı bana idame ettiklerinden ben ölmüyorum’ diyerek, ölümü gülerek karşılar ve o ruhlar vasıtası ile sevap cihetinde yaşıyorum, günah cihetinde ölüyorum der, rahatla yatar.”

14 Mart Salı günü aile efradını başına toplayıp, nasihat eden ve ailesinden aldığım bilgiye göre, vefatına saatler kalmış olmasına rağmen “Bana duâ ettiğiniz de Üstadımıza da duâdan hissedar etmeyi unutmayın, Risale-i Nur hizmetinden de ayrılmayın” demiştir.

Son nefesine kadar şuuru yerinde bir vaziyette kalarak rahatla ruhunu Rahmana teslim etmiş. Allah rahmet eylesin, Ahmet Bali Ağabeyim’e, binler Fatihalar…

Çetin Acar

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*